92406 kayıt bulundu.
1. uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak
1. Muzafferiyeti sonuna kadar yudum yudum içebilmek için kendimi tilki uykusuna verdim.
1. Muzafferiyeti sonuna kadar yudum yudum içebilmek için kendimi tilki uykusuna verdim.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , İt üzümü
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Hoşkuran
2. bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , Uzun salkımlı bir çeşit üzüm
3. spor , spor , spor , spor , Yağlı güreşte oturak kündesine geçen üstteki güreşçiye, alttakinin elini geri uzatarak çenesinden veya gırtlağından çekmesi
Telaffuz : tilki'kuyruğu
1. `bir kişi ne kadar farklı yerlerde yaşarsa yaşasın, ne kadar farklı işlerle uğraşırsa uğraşsın, bağlı bulunduğu çevreye veya işe dönmek zorunda kalır` anlamında kullanılan bir söz
2. `meslek veya alışkanlık gereği olan sonuçtan kaçınılamaz` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Öğrenci
Lisan : Arapça tilmīẕ
Telaffuz : tilmi:zi
1. isim , isim , isim , isim , Öğrencilik
1. Tilmizliğe namzet olarak gösterecekleri gençleri yakından görüp beğendiğini ayırır.
1. Tilmizliğe namzet olarak gösterecekleri gençleri yakından görüp beğendiğini ayırır.
1. isim , isim , isim , isim , Doğaüstü işler yapabileceğine inanılan güç
1. Bu onun ilacı, tılsımı gibi bir şey. Onları sayıklayınca iyileşiyor.
1. Bu onun ilacı, tılsımı gibi bir şey. Onları sayıklayınca iyileşiyor.
2. Büyülü olduğuna inanılan muska vb. şey
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çare, önlem
1. Bu insanlar, hastalık ve acı, görünmez bir canavar gibi yerlerinden kaptı mı çantaya tılsım gibi bakarlar.
1. Bu insanlar, hastalık ve acı, görünmez bir canavar gibi yerlerinden kaptı mı çantaya tılsım gibi bakarlar.
Lisan : Arapça ṭılısm
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tılsımı olan
1. Tılsımlı kapılarına el sürmedim.
1. Tılsımlı kapılarına el sürmedim.
vurucu tim
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Güvenlik güçlerinde belirli bir iş veya hizmeti başarabilecek güçteki en küçük birlik
1. Silahlı bir tim çoktan yola çıkmıştır bile.
1. Silahlı bir tim çoktan yola çıkmıştır bile.
Lisan : İngilizce team
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda, belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere verilen, yıllık geliri 3.000-20.000 akçe olan toprak
tımarhane, deve tımarı
1. isim , isim , isim , isim , Binek hayvanlarının kıllarını, derisini temizleme
1. Tımar tam bir saat sürüyor, yarım saat hayvanın bir tarafı, yarım saat öbür yanı.
1. Tımar tam bir saat sürüyor, yarım saat hayvanın bir tarafı, yarım saat öbür yanı.
2. Ağaç bakımı
1. Merkeplere atladılar, şeftali bahçelerinden geçtikten sonra tımar görmemiş sık, gür bir ayvalığa daldılar.
1. Merkeplere atladılar, şeftali bahçelerinden geçtikten sonra tımar görmemiş sık, gür bir ayvalığa daldılar.
3. Yara bakımı
Lisan : Farsça tīmār
1. yaralara bakmak, iyileştirmek, tımarlamak
1. Yaranı tımar ettiler mi?
1. Yaranı tımar ettiler mi?
2. binek hayvanlarının kıllarını, derisini temizlemek, tımarlamak
1. Arabacı atları tımar ediyordu.
1. Arabacı atları tımar ediyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Tımar yapan kimse
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Pansumancı
1. Çırpınmamam için tımarcı kollarımı, hasta bakıcı kız başımı tuttu.
1. Çırpınmamam için tımarcı kollarımı, hasta bakıcı kız başımı tuttu.
tımarhane kaçkını
1. isim , isim , isim , isim , Akıl hastanesi
1. Hapishane yarı tımarhanedir, hiç şaşmayın.
1. Hapishane yarı tımarhanedir, hiç şaşmayın.
Lisan : Farsça tīmār + ḫāne
Telaffuz : tımarha:ne
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tımarhaneye kapatılmasını gerektirecek kadar akıl hastası olan
1. Vaziyet o kadar gergin bir hâle gelmişti ki böyle bir teselliye düşebilmek için tımarhanelik hasta olmak lazımdı.
1. Vaziyet o kadar gergin bir hâle gelmişti ki böyle bir teselliye düşebilmek için tımarhanelik hasta olmak lazımdı.