92406 kayıt bulundu.
tıngır mıngır, tıngır tıngır, tıngırı yolunda
1. isim , isim , isim , isim , Metal bir nesne sert bir yüzeye düştüğü zaman çıkan ses
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Parasız, züğürt
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Boş
4. argo , argo , argo , argo , Para
1. Tıngırın varsa uçlan, dedi.
1. Tıngırın varsa uçlan, dedi.
1. `çalışmalarımla başkalarına yarar sağlıyorum ancak bundan kendim yararlanmıyorum` anlamında kullanılan bir söz
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kuru, çınlamalı ve yankılı bir sesle
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yavaş, düzenli bir biçimde
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Birbirine çarpan metal eşya sürekli ses çıkararak
2. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Bomboş (yer)
1. Bu, Gelibolu'daki tıngır tıngır, boş, eğreti eşyalı evden çok başka bir evdi.
1. Bu, Gelibolu'daki tıngır tıngır, boş, eğreti eşyalı evden çok başka bir evdi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Metal nesneler kuru bir ses çıkarmak, tıngıldamak
1. İncecik ağlama sesleri rüzgâr vurdukça tıngırdayan tabakların seslerine karışıyordu.
1. İncecik ağlama sesleri rüzgâr vurdukça tıngırdayan tabakların seslerine karışıyordu.
1. -i , -i , -i , -i , Tıngırtı çıkarmak, tıngıldatmak
2. Çalgıyı biraz çalabilmek, tıngıldatmak
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Kazancı iyi
1. isim , isim , isim , isim , Tıngırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı
1. Teneke tıngırtısı, öteki fabrikalara çarpıp yankılandı.
1. Teneke tıngırtısı, öteki fabrikalara çarpıp yankılandı.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği
2. fizik , fizik , fizik , fizik , Bir cismin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikteki bir cismin aynı yükseklikte çıkan sesinden ayırt ettiren özellik, tınnet
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Söyleniş biçimi, vurgusu
1. Bu cümlenin tınısında ufak bir böbür sezer gibi oldum.
1. Bu cümlenin tınısında ufak bir böbür sezer gibi oldum.
1. isim , isim , isim , isim , Tınlamak işi
1. Seslerindeki o küçümseyen tınlama, bakışlarının sürekli oynaklığı, başlarını şöyle geriye atışları hatta gülümseyişleri.
1. Seslerindeki o küçümseyen tınlama, bakışlarının sürekli oynaklığı, başlarını şöyle geriye atışları hatta gülümseyişleri.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , `Tın` sesi biraz sürüp gitmek, çınlamak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , `Tın` sesi çıkaran
2. Ahenkli, ritmik
1. Eczacı İhsan Bey'in tamburundan ağır tınlamalı birtakım sesler geliyordu.
1. Eczacı İhsan Bey'in tamburundan ağır tınlamalı birtakım sesler geliyordu.
tınmaz melaike
1. nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , nesnesiz , nesnesiz , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Ses çıkarmak
2. Önemsemek, önem vermek, dikkate almak, takmak
1. Adam hiç tınmadı, cıgarasından derin bir soluk aldı.
1. Adam hiç tınmadı, cıgarasından derin bir soluk aldı.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Kendi hâlinde, sessiz kimse
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tınlama, çınlama
2. fizik , fizik , fizik , fizik , Tını
Lisan : Arapça ṭinnet
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Maddeyle ilgisi olmayan, manevi olan, spiritüel
2. Manevi, özdeksel karşıtı
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Tinselcilik öğretisini benimseyen, spiritüalist
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Bütün gerçekliğin özünün ruh olduğunu, her gerçek olanın manevi olduğunu ve maddi olanın yalnızca manevi gerçekliğin bir görünüşü olduğunu veya salt bir tasarım olduğunu ileri süren fizikötesi öğreti, spiritüalizm