92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tımar edilmiş (binek hayvanı)
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Bakılmış, tedavi edilmiş (yara veya hasta)
3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Bakılmış, işlenmiş (ağaç, toprak vb.)
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Tımar (II) sahibi olan kimse
1. Bir Osmanlı sipahisinin, meseleleri kılıçla çözmeye alışmış bir Türk tımarlısının bu kadar çapraşık bir işi kavramasına imkân yoktu.
1. Bir Osmanlı sipahisinin, meseleleri kılıçla çözmeye alışmış bir Türk tımarlısının bu kadar çapraşık bir işi kavramasına imkân yoktu.
1. isim , isim , isim , isim , Üstü deri ile kaplı, bakırdan yapılan, küre biçiminde bir davul türü
Lisan : Fransızca timbale
timsah gözyaşları
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Sürüngenlerden, sıcak bölgelerin akarsularında yaşayan, kalın derili, uzun kuyruklu, iri bir hayvan (Crocodilus)
1. Alt dudağını bıyığının içine geçirmiş, gözleri fırlak, sanki bir timsaha bakıyordu.
1. Alt dudağını bıyığının içine geçirmiş, gözleri fırlak, sanki bir timsaha bakıyordu.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu hayvanın derisinden yapılan
Lisan : Arapça timsāḥ
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Sahte gözyaşları
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Örneği timsah olan sürüngenler takımı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Simge
1. O günden beri ceviz, bana ulvi bir şeyin timsali gibi görünüyor.
1. O günden beri ceviz, bana ulvi bir şeyin timsali gibi görünüyor.
Lisan : Arapça tims̱āl
Telaffuz : timsa:li
1. simge durumuna gelmek
1. Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!
1. Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Göğüs kemiği arkasında bulunan iç salgı bezi, özden
Lisan : Fransızca thymus
Telaffuz : ti'müs
1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Ruh
2. felsefe , felsefe , felsefe , felsefe , Birtakım fizikötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık
tın tın
1. isim , isim , isim , isim , Tınlayan şeyin çıkardığı ses, tınlama sesi
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sessiz, patırtısız bir biçimde
1. Tin tin uzaklaştı.
1. Tin tin uzaklaştı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bilgisiz, cahil, akılsız
2. Parasız, züğürt
3. İçinde bir şey olmayan (yer)
tınaz makinesi
1. isim , isim , isim , isim , Dövülerek savrulmaya hazırlanan ekin yığını
2. Yığın
1. Bu surattan kurtulmak için kalkıyor, kitap tınazları arasından, ikisini görebileceği bir yer seçiyor.
1. Bu surattan kurtulmak için kalkıyor, kitap tınazları arasından, ikisini görebileceği bir yer seçiyor.
1. isim , isim , isim , isim , Tınaz durumundaki ekinleri savurarak yabancı nesneleri ayıran makine
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , İnceltici
Lisan : İngilizce thinner
1. isim , isim , isim , isim , Uçucu madde bağımlısı olan kimse
1. Evsiz barksız şarapçılar, tinerci çocuklar tarafından çalınmış olabilir bunlar.
1. Evsiz barksız şarapçılar, tinerci çocuklar tarafından çalınmış olabilir bunlar.
2. Tiner yapan veya satan kimse
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Birdenbire, aniden ses çıkararak
1. Sahan tıngadak düştü.
1. Sahan tıngadak düştü.
Telaffuz : tı'ngadak