92406 kayıt bulundu.
1. istediği bir şeye ulaşarak hoşnut olmak, rahatlamak, doyurulmak
2. cinsel isteklerini gidermek
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , doyurucu bulmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tatmin eden, tatmin edici özellikte olan, uygun, doyurucu
Lisan : Arapça taṭmīn + Farsça -kār
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tatmin olmayan
1. Meydan tatminsizlerin tatmin arayışlarına mı kalırdı?
1. Meydan tatminsizlerin tatmin arayışlarına mı kalırdı?
1. isim , isim , isim , isim , Tatmin olmama durumu
1. Tatminsizlik seni değiştiriyor, hırçın ve huysuz oluyorsun.
1. Tatminsizlik seni değiştiriyor, hırçın ve huysuz oluyorsun.
1. sıfat , sıfat , biyoloji , biyoloji , sıfat , sıfat , biyoloji , biyoloji , Tat alma duyusu ile ilgili
tatsız tuzsuz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tadı iyi olmayan, lezzetsiz
2. Tadı olmayan, sası
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Basit, sıradan
1. Yazdığı şiirlerin tatsız ve alelade oluşuna mukabil edebiyattaki vukufu derin ve genişti.
1. Yazdığı şiirlerin tatsız ve alelade oluşuna mukabil edebiyattaki vukufu derin ve genişti.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hoşa gitmeyen, can sıkan
1. O akşamki tatsız olaya benim de canım sıkıldı.
1. O akşamki tatsız olaya benim de canım sıkıldı.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sohbeti hoş olmayan veya geçimsizlik çıkaran (kimse)
6. zarf , zarf , zarf , zarf , Hoşa gitmeyen bir biçimde
1. Her şey, herkes boş, abes, çirkin, münasebetsiz, tatsız görünür.
1. Her şey, herkes boş, abes, çirkin, münasebetsiz, tatsız görünür.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yavan, lezzetsiz
1. Bu akşam tatsız tuzsuz bir yemek yapmıştı.
1. Bu akşam tatsız tuzsuz bir yemek yapmıştı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok tatsız
1. Tatsız tuzsuz bir boşluk, sessizlik sürüp gider.
1. Tatsız tuzsuz bir boşluk, sessizlik sürüp gider.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tadı azalmak, tadı kalmamak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tatsızlık etmeye veya tatsız bir durum almaya başlamak
ağız tatsızlığı
1. isim , isim , isim , isim , Tatsız olma durumu
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hoşa gitmeyen, can sıkan davranış veya durum
1. Düğün sahipleri erkenden tatsızlık çıkacağını gördüler, gidip delikanlılara yalvardılar.
1. Düğün sahipleri erkenden tatsızlık çıkacağını gördüler, gidip delikanlılara yalvardılar.
1. hoşa gitmeyen, can sıkıcı, gergin bir duruma sebep olmak
1. Çoktandır aramızda tatsızlık çıkardığım yoktu.
1. Çoktandır aramızda tatsızlık çıkardığım yoktu.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Tatma işini yaptırmak, tadına baktırmak
1. Ben sana mutlaka aşımdan tattıracağım.
1. Ben sana mutlaka aşımdan tattıracağım.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Duyurmak, hissettirmek
1. Bunların, o insanların hayatında tuttuğu yeri ve onlara kaç zevki birden nasıl tattırdığını anlatır.
1. Bunların, o insanların hayatında tuttuğu yeri ve onlara kaç zevki birden nasıl tattırdığını anlatır.
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Patlıcangillerden, çiçekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, hekimlikte kasların kasılmasını gidermek üzere kullanılan bir yıllık ve otsu bir bitki, şeytan elması, boru çiçeği (Datura stramonium)
Lisan : Fransızca datura
Telaffuz : tatu'la
1. isim , isim , isim , isim , Bitlis iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : ta'tvan
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , tıp , tıp , isim , isim , eskimiş , eskimiş , tıp , tıp , Veba
Lisan : Arapça ṭāʿūn
Telaffuz : ta:u:nu
tavhane, alatav
1. isim , isim , isim , isim , İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının, nemin yeterli olması durumu
2. Hayvanlarda besili olma durumu
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , En uygun durum ve zaman
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hazır olma
Lisan : Farsça tāv
1. argo , argo , argo , argo , kanmak
1. Bazen kadınlara çabuk tav olduğunu düşünürüm de işe zarar verir, bilirsin aşırılık.
1. Bazen kadınlara çabuk tav olduğunu düşünürüm de işe zarar verir, bilirsin aşırılık.
2. tam olarak istediği olmasa da kabul etmek
1. gereken ve uygun nemi sağlamak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , en uygun duruma getirmek
1. Biraz durdu. Sonra işe az daha tav vermiş olmak için...
1. Biraz durdu. Sonra işe az daha tav vermiş olmak için...
tava böreği, tava ekmeği, elbasan tavası
1. isim , isim , isim , isim , Yağ kızdırma, yiyecek kızartma vb. işlere yarayan, uzun saplı yayvan kap
2. Bu kapta pişmiş yemek
1. Balık tavası. Ciğer tavası.
1. Balık tavası. Ciğer tavası.
3. madencilik , madencilik , madencilik , madencilik , Maden eritilen saplı pota
1. Kurşun tavası.
1. Kurşun tavası.
4. Kireç karıştırılan tekne
5. Deniz veya göllerde suların geri çekilmesiyle kuruyan bölüm
6. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , Gemilerde borda iskelesinin alt başındaki sahanlık
7. Fide yetiştirmek için ayrılmış toprak bölümü
Lisan : Farsça tāve
1. isim , isim , isim , isim , Yufkanın içine peynir, maydonoz vb. konularak tavada pişirilen bir börek türü