92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Sili olma durumu, arılık, temizlik
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İffetlilik
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İsmet
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Avusturya para birimi
2. Birleşik Tanzanya Cumhuriyeti Kenya, Somali ve Uganda para birimi
3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , İngiliz lirasının yirmide biri olan para
Lisan : İngilizce shilling
silindir kalıplama, silindir makinesi, silindir şapka, silindir yağı, dik silindir, eğik silindir
1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Alt ve üst tabanları birbirine eşit dairelerden oluşan bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine paralel iki yüzeyin sınırladığı cisim, üstüvane
2. teknik , teknik , teknik , teknik , Metalleri inceltme, kumaşları parlatma, kâğıt üzerine baskı yapma vb. işler için sanayide kullanılan merdane, silindir makinesi
3. teknik , teknik , teknik , teknik , Motorlu taşıtların motorunda pistona güçlü bir itiş sağlamak için gaz karışımının yandığı veya patladığı yer
4. Yol yapımında toprağı sıkıştırarak düzleştirmek için kullanılan genellikle motorlu araç
5. Silindir şapka
1. Babam Cumhuriyet Bayramı törenlerine frak ve silindir giyerek katılırdı.
1. Babam Cumhuriyet Bayramı törenlerine frak ve silindir giyerek katılırdı.
Lisan : Fransızca cylindre
1. isim , isim , isim , isim , Plaka ve naylon benzeri ince levhaların silindir arasından geçirilerek üretilmeleri yöntemi
1. isim , isim , isim , isim , Silindir
1. Silindir makinesi renkli krepon kâğıtlarla süslenmiş, defne dallarıyla donatılmıştı.
1. Silindir makinesi renkli krepon kâğıtlarla süslenmiş, defne dallarıyla donatılmıştı.
1. isim , isim , isim , isim , Resmî törenlerde sivillerin giydiği, silindir biçiminde siyah şapka
1. İşin tuhafı, tek perdesi kalkmış fayton penceresinde görünen silindir şapkalı adam da altın dişlerini göstere göstere kahkahalar atıyor.
1. İşin tuhafı, tek perdesi kalkmış fayton penceresinde görünen silindir şapkalı adam da altın dişlerini göstere göstere kahkahalar atıyor.
1. isim , isim , isim , isim , Yüksek viskoziteli ve parlama noktası yüksek olan, buhar makinelerinin valf ve silindirlerini yağlamak amacıyla kullanılan bir yağlama yağı
1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyin üzerinden silindir geçirme
Lisan : Fransızca cylindrage
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Silindirle ilgili, silindir biçiminde
Lisan : Fransızca cylindrique
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Herhangi bir sayıda silindiri olan
1. Dört silindirli araba.
1. Dört silindirli araba.
silindirsel yüzey
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Silindirle ilgili
2. Silindir biçiminde olan, silindirik
1. isim , isim , isim , isim , Doğrultman adı verilen düzlem bir eğriye dayanarak ve durağan bir doğruya paralel olarak yer değiştiren bir ana doğrunun çizdiği yüzey
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Silinme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. bir şey birdenbire yok olmak veya unutulmak
1. Bu sonuncular, ardından gelen büyük dalgaların gürültüsünde silinip gitti.
1. Bu sonuncular, ardından gelen büyük dalgaların gürültüsünde silinip gitti.
1. isim , isim , isim , isim , Silinmek işi
1. Yavaş yavaş, buğusu silinmeye başlayan buzlu bir camın arkasından belirir gibi boyaları kendini göstermeye başladı.
1. Yavaş yavaş, buğusu silinmeye başlayan buzlu bir camın arkasından belirir gibi boyaları kendini göstermeye başladı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Silme işine konu olmak
2. Kendi kendini silmek
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birden yok olmak, gözden kaybolmak
1. Nina'nın dudaklarındaki ferah, tatlı tebessüm silinmiştir.
1. Nina'nın dudaklarındaki ferah, tatlı tebessüm silinmiştir.
1. isim , isim , isim , isim , Bir yazının silinmiş olduğunu gösteren iz
1. Bu sayfada silintiler var.
1. Bu sayfada silintiler var.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Silintisi olmayan
1. Bunlar, iyi cins beyaz kâğıt üstüne yazılmamış, basılmıştı sanki. Silintisiz, çıkıntısız, çizintisiz.
1. Bunlar, iyi cins beyaz kâğıt üstüne yazılmamış, basılmıştı sanki. Silintisiz, çıkıntısız, çizintisiz.
1. ilgi ve ilişkisini tamamen kesmek
1. Beni aldattı diye onu kalbimden silip attım, ondan nefret ediyorum.
1. Beni aldattı diye onu kalbimden silip attım, ondan nefret ediyorum.
1. evi, ortalığı temizlemek
2. ne var ne yoksa hepsini yemek
1. Büyükdere'den yanına bir sepet kiraz aldığı vakit, sandalda bütün kirazı silip süpürür.
1. Büyükdere'den yanına bir sepet kiraz aldığı vakit, sandalda bütün kirazı silip süpürür.
3. ne var ne yok hepsini alıp götürmek veya yok etmek
1. Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son ümitlerini de silip süpürmüştü.
1. Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son ümitlerini de silip süpürmüştü.
silisseven
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Kum, çakmak taşı, kuvars vb. silisyumun oksijenli birleşimleri
Lisan : Fransızca silice