Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
şikâyet kutusu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Öneri ve şikâyetlerin ilgili yerlere ulaştırılması için belli yerlere konulmuş olan kutu, yakınma kutusu


şikâyetçi
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sızlanan, sızıltısı olan, yakınan, şikâyet eden, şekvacı

Örnek:

1. Üzgündü hatta dertliydi ve buna sebep onlarmış gibi şikâyetçi bir edası vardı.

1. Üzgündü hatta dertliydi ve buna sebep onlarmış gibi şikâyetçi bir edası vardı.


şikâyetçilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şikâyetçi olma durumu


şikâyetname
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Bir görevlinin, yanlış ve kötü hareketleriyle davranışlarını ilgili ve yetkili makama bildiren yazı, şikâyet mektubu


Lisan : Arapça şikāyet + Farsça nāme

Telaffuz : şikâ:yetna:me

şikâyette bulunmak
Anlamı:

1. yakınmak (II), şikâyet etmek


sıkboğaz
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Bir şey yaptırmak için `birini zorlamak, baskı yapmak` anlamlarına gelen sıkboğaz etmek deyiminde geçen bir söz

Örnek:

1. Pek sıkboğaz ederlerse bakalım bir sırasını düşürebilirsek yolunda bir yalanla yakamızı kurtarırız.

1. Pek sıkboğaz ederlerse bakalım bir sırasını düşürebilirsek yolunda bir yalanla yakamızı kurtarırız.


Telaffuz : sı'kboğaz

sıkça
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Oldukça sık


Telaffuz : sı'kça

şike
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir çıkar karşılığı, uzlaşarak bir iş yapma, aldatma

Örnek:

1. Bu işte şike var.

1. Bu işte şike var.


Lisan : Fransızca chiqué

şike yapmak
Anlamı:

1. danışık spor karşılaşması yapmak

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir çıkar karşılığı anlaşarak bir işi yapmak


şikeli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Danışıklı (spor karşılaşması)


şikemperver
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , mecaz , mecaz , Boğazına düşkün


Lisan : Farsça şikemperver

şikemperverlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şikemperver olma durumu


şikesiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şikesi olmayan


şikeste
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Kırılmış, kırık

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yenilmiş, yenik düşmüş

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gücenmiş, kırgın, kederli


Lisan : Farsça şikeste

sıkı

İlgili Kelimeler:

sıkı ağızlı, sıkı denetim, sıkı doku, sıkı düzen, sıkı fıkı, sıkı sıkı, sıkıyönetim, ağzı sıkı, eli sıkı, kurusıkı

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dar

Örnek:

1. Sıkı bir kemer.

1. Sıkı bir kemer.

2. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan

Örnek:

1. Sıkı bir denk.

1. Sıkı bir denk.

3. Zorlu, güçlü ve etkili

Örnek:

1. En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir.

1. En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir.

4. Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan

Örnek:

1. Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu.

1. Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu.

5. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı

6. Yoğun

Örnek:

1. Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim.

1. Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim.

7. Cimri

8. zarf , zarf , zarf , zarf , Sıkıca, iyice

Örnek:

1. Sıkı giyinmek.

1. Sıkı giyinmek.

9. isim , isim , isim , isim , Disiplin

10. isim , isim , isim , isim , Zorlayıcı durum

Örnek:

1. Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı.

1. Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı.

11. isim , isim , isim , isim , Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü

Örnek:

1. İlk sıkıyı babam attı.

1. İlk sıkıyı babam attı.

12. Güçlü ve çabuk, hızlı

Örnek:

1. Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker.

1. Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker.


sıkı ağızlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Gizli kalması gereken şeyleri başkasına söylemeyen, sır tutabilen, ketum

Örnek:

1. Bir şey var ana ama sen babamdan daha sıkı ağızlısın, ölsen söylemezsin.

1. Bir şey var ana ama sen babamdan daha sıkı ağızlısın, ölsen söylemezsin.


sıkı basmak
Anlamı:

1. güçlü davranmak, direnmek


sıkı denetim
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sansür


sıkı denetimci
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sansürcü


sıkı denetimcilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sansürcülük


sıkı doku
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Gözenekleri ve öz ışınları açıkça görünmeyen, yıl halkaları biçimde birbirinden ayrılamayan ağaçların dokusu


sıkı durmak
Anlamı:

1. güçlü, dayanıklı olmak, dikkatli bulunmak


sıkı düzen
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Disiplin


sıkı fıkı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Birbiriyle çok samimi

2. İçli dışlı

3. Yoğun

Örnek:

1. Sporla alakası var, dedimse öyle sıkı fıkı bir alaka değil.

1. Sporla alakası var, dedimse öyle sıkı fıkı bir alaka değil.

4. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok samimi bir biçimde

Örnek:

1. Neydi onunla böyle sıkı fıkı baş başa vermen, gizli planlar kuracak tenha köşelere çekilmen?

1. Neydi onunla böyle sıkı fıkı baş başa vermen, gizli planlar kuracak tenha köşelere çekilmen?


sıkı fıkılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Sıkı fıkı olma durumu

Örnek:

1. Devlet ileri gelenleriyle hoş geçinmek alışkanlığında olduğundan sıkı fıkılık politikası güdermiş.

1. Devlet ileri gelenleriyle hoş geçinmek alışkanlığında olduğundan sıkı fıkılık politikası güdermiş.