92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Şiir olma özelliği
1. Mana, vezin değişti mi? Başka kelimeler mi kullandık? Hayır fakat şiiriyet uçuverdi.
1. Mana, vezin değişti mi? Başka kelimeler mi kullandık? Hayır fakat şiiriyet uçuverdi.
Lisan : Arapça şiʿriyyet
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şiir havasında olan
1. Ötede beride Fıstıkağacı, Bağlarbaşı, Servilik, Nuhkuyusu gibi saffetli ve şiirli isimler duyulur.
1. Ötede beride Fıstıkağacı, Bağlarbaşı, Servilik, Nuhkuyusu gibi saffetli ve şiirli isimler duyulur.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şiir niteliğinde olan
1. Büyülü, duygulu, şiirsel bir şeyler çağrıştırıyordu mevsim panoları.
1. Büyülü, duygulu, şiirsel bir şeyler çağrıştırıyordu mevsim panoları.
Siirt battaniyesi
1. isim , isim , isim , isim , Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri
Özel: Evet
1. isim , isim , isim , isim , Tiftik keçisinin tüyünden dokunan, uzun tüyleri çeşitli yönlere yatırılarak desenler elde edilen bir battaniye türü
1. isim , isim , kaba konuşmada , kaba konuşmada , isim , isim , kaba konuşmada , kaba konuşmada , Erkeklik organı
sıkboğaz, sık otlatma, sık sık
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
1. Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç.
1. Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç.
2. Çok bulunan, çok rastlanan
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
4. zarf , zarf , zarf , zarf , Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
1. Çiçekleri çok sık diktik.
1. Çiçekleri çok sık diktik.
1. isim , isim , isim , isim , Seçenek
1. Sizin için iki şık var, ya çalışacaksınız ya bu işten vazgeçeceksiniz.
1. Sizin için iki şık var, ya çalışacaksınız ya bu işten vazgeçeceksiniz.
Lisan : Arapça şiḳḳ
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Güzel, zarif, modaya uygun
1. Şık bir elbise.
1. Şık bir elbise.
2. Güzel, modaya uygun giyinmiş olan
1. Daima müzik vardı, şık kadınlar vardı.
1. Daima müzik vardı, şık kadınlar vardı.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yerinde, uygun
1. Herkesin içinde dans öğrenmem şık olur.
1. Herkesin içinde dans öğrenmem şık olur.
Lisan : Fransızca chic
1. isim , isim , isim , isim , Otlayan hayvanların, genellikle koyun ve keçilerin, mera üzerinde sürü hâlinde, birbirlerine çok yakın bir biçimde çobanlar tarafından otlatılması
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Az aralıklarla
1. Sahilde sık sık küçük köyler veya büyücek kasabalar birbirini kovalıyor.
1. Sahilde sık sık küçük köyler veya büyücek kasabalar birbirini kovalıyor.
2. Arası çok geçmeden, az aralıkla, sık olarak, sıkça
1. Zaten bünyesi pek sağlam değildi, sık sık hastalanıyordu.
1. Zaten bünyesi pek sağlam değildi, sık sık hastalanıyordu.
1. -i , -i , -i , -i , Sıkma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Sıkmaya gücü yetmek
1. isim , isim , isim , isim , Bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan araç
2. Genellikle meyve sıkmak için kullanılan her tür araç
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Açık tohumlulardan, parklarda süs bitkisi olarak yetiştirilen, yurdu Güney Asya olan, palmiyelere benzer ağaç ve ağaççıkları içine alan bir familya
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Av
2. Avlanan hayvan
3. Düşmandan ele geçirilen mal, ganimet
Lisan : Farsça şikār
Telaffuz : şikâ:rı
1. sıfat , sıfat , kimya , kimya , sıfat , sıfat , kimya , kimya , Yükseltgenerek polimerleşmeye uygun olan
2. isim , isim , isim , isim , Özellikle maden birleşiklerinden oluşan, katalitik özellikler taşıyan ve çabuk kurumasını sağlamak amacıyla boya, vernik ve yağlı boyalara az miktarda katılan madde
Lisan : Fransızca siccatif
şikâyet kutusu, şikâyetname
1. isim , isim , isim , isim , Hoşnutsuzluk belirten söz veya yazı, sızlanma, sızıltı, yakınma (II), yakıntı
1. Vali ne yapsa hâkim onu imzalar ve hiçbir şikâyet mevzusu duyulmazmış.
1. Vali ne yapsa hâkim onu imzalar ve hiçbir şikâyet mevzusu duyulmazmış.
Lisan : Arapça şikāyet
Telaffuz : şikâ:yet
1. birinin yaptığı yanlış bir iş veya davranışı ilgili makama veya daha üst makamdakine bildirmek
1. Belli bir şey, Behram edepsizi şikâyet etmiş olmalıydı.
1. Belli bir şey, Behram edepsizi şikâyet etmiş olmalıydı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , sızlanmak
1. Adam yorulmak ve şikâyet etmek bilmiyordu.
1. Adam yorulmak ve şikâyet etmek bilmiyordu.
1. sızlanmak, yakınmak (II)
1. Hüsmen de yorgunluğundan şikâyet getirmiyor, hak uğruna çalışmak ona yol mihnetlerini unutturuyordu.
1. Hüsmen de yorgunluğundan şikâyet getirmiyor, hak uğruna çalışmak ona yol mihnetlerini unutturuyordu.