92406 kayıt bulundu.
uyku sersemliği
1. isim , isim , isim , isim , Sersem olma durumu
2. Sersemce iş
1. Padişah içeriye geçince asilerin bir an önceki sersemliği geçti.
1. Padişah içeriye geçince asilerin bir an önceki sersemliği geçti.
serseri kurşun, serseri mayın, serseri serseri
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş (kimse), hayta
1. Hayran Baba'yı bir serseriyle birlikte demirlemişlerdi.
1. Hayran Baba'yı bir serseriyle birlikte demirlemişlerdi.
2. Tutarsız, beğenilmeyen davranışları olan (kimse)
1. Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!
1. Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe atılmamış olan, rastlantıyla gelen (kurşun, mayın vb.)
1. Köpüklü denizin üstünde serseri martılar uçuşuyor, yanımızdan yelkenli bir mavna geçiyordu.
1. Köpüklü denizin üstünde serseri martılar uçuşuyor, yanımızdan yelkenli bir mavna geçiyordu.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Amaçsız
1. Birkaç gün serseri bakışlarla ona baktı.
1. Birkaç gün serseri bakışlarla ona baktı.
Lisan : Farsça serserī
1. isim , isim , isim , isim , Kör kurşun
1. Anne leylek, bir serseri kurşunla daha o sabah ölmüştü.
1. Anne leylek, bir serseri kurşunla daha o sabah ölmüştü.
1. isim , isim , isim , isim , Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerleştirilen mayın
1. Bulgaristan'dan mangal kömürü getiren Yücel motoru Midye önlerinde serseri bir mayına çarparak battı.
1. Bulgaristan'dan mangal kömürü getiren Yücel motoru Midye önlerinde serseri bir mayına çarparak battı.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Başıboş olarak, amaçsızca
1. O gün kasabanın sokaklarını serseri serseri dolaştım.
1. O gün kasabanın sokaklarını serseri serseri dolaştım.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Serseri gibi
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (serseri'ce) Serseri bir biçimde
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Serseri duruma gelmek, serseri olmak
1. isim , isim , isim , isim , Serseri olma durumu
2. Serserice davranış
1. Kurtulmuş olduğu serserilik hayatı o dakikadan itibaren yine başlamıştı.
1. Kurtulmuş olduğu serserilik hayatı o dakikadan itibaren yine başlamıştı.
1. serserice davranmak, çevreye rahatsızlık vermek
1. Serserilik yapabilir, atılgan, dövüşken, gözünü budaktan sakınmaz cinsten adam istemiyorlar.
1. Serserilik yapabilir, atılgan, dövüşken, gözünü budaktan sakınmaz cinsten adam istemiyorlar.
sert buğday, sert damak, sert doku, sert su, sert tabaka, sert ünsüz, sert zar, tatlı sert
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çizilmesi, kırılması, buruşması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı
1. Sert tahta.
1. Sert tahta.
2. Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen
1. Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor.
1. Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor.
3. Kolay dayanılmayan, zor katlanılan, etkili, yumuşak karşıtı
1. Sert iklim. Sert hava.
1. Sert iklim. Sert hava.
4. Güçlü kuvvetli
1. Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi.
1. Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi.
5. Sarsıcı niteliği olan, çarpıcı, keskin, hafif karşıtı
1. Sert şarap. Sert tütün.
1. Sert şarap. Sert tütün.
6. Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan
1. Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı.
1. Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı.
7. Gönül kırıcı, katı, ters
8. zarf , zarf , zarf , zarf , Gönül kırıcı, katı, ters bir biçimde
1. Ben de ona bile bile sert çıkıştım.
1. Ben de ona bile bile sert çıkıştım.
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hırçın, öfkeli, hiddetli
1. Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?
1. Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?
10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Titizlikle uygulanan, sıkı
1. Sert bir yönetim.
1. Sert bir yönetim.
11. dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , Ciğerlerden gelen havanın ağız boşluğundaki tam kapalı veya yarı kapalı engellere çarpmasıyla oluşan (ünsüz), titreşimsiz, süreksiz, ötümsüz, tonsuz, sedasız
Lisan : Farsça serd
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Kırma ve öğütmeye karşı daha dirençli olan, yoğunluğu diğer buğdaylara göre daha yüksek bulunan ve tane kesiti camsı görünen buğday
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Damağın ön bölümü
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Gergin görünümlü esnek doku
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Göz akı
2. jeoloji , jeoloji , jeoloji , jeoloji , Toprak yüzeyine yakın bir yerde bulunan, kökler ve suyun o bölüme girişini engelleyen yoğun tabaka
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Ciğerlerden gelen havanın ağız boşluğundaki tam kapalı veya yarı kapalı engellere çarpmasıyla oluşan, titreşimsiz ses veren ünsüz, titreşimsiz ünsüz, süreksiz ünsüz, tonsuz ünsüz, sedasız ünsüz, ötümsüz ünsüz: ç, f, h, k, p, s, ş, t
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Beyni saran zarların en dışta ve en sert olanı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Başhekim
Lisan : Farsça ser + Arapça ṭabīb
Telaffuz : se'rtabi:bi
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sert bir biçimde
1. Elimi omzuna koyuyorum. İrkiliyor, sertçe çeviriyor bakışını.
1. Elimi omzuna koyuyorum. İrkiliyor, sertçe çeviriyor bakışını.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Direnci artmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sert, öfkeli bir durum almak, sertleşmek