92406 kayıt bulundu.
savunma oyuncusu, adam adama savunma, millî savunma, sivil savunma, ulusal savunma, alan savunması
1. isim , isim , isim , isim , Saldırıya karşı koyma, müdafaa
1. Mustafa Kemal'in orada seçtiği savunma hattı, Millî Misak'taki Türkiye sınırı idi.
1. Mustafa Kemal'in orada seçtiği savunma hattı, Millî Misak'taki Türkiye sınırı idi.
2. Bir kişiyi, bir düşünceyi doğru, haklı göstermeyi amaçlayan yazı veya konuşma, savunu, müdafaaname
3. spor , spor , spor , spor , Bir takımın, kalesini korumak için gösterdiği çaba, defans
1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Kalecinin önünde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri, savunucu, bek (II)
1. haklı olduğunu ortaya koymaya çalışmak
2. spor , spor , spor , spor , oyunda rakip tarafın hücumlarına karşı koymak
1. -i , -i , -i , -i , Herhangi bir saldırıya karşı koymak, saldırıya karşı korumak, müdafaa etmek
2. Hareket veya düşünceyi söz ve yazı ile doğru, haklı göstermeye çalışmak
3. Yapılan bir suçlamaya veya ithama karşı kendi haklı gösterecek sebepler ileri sürmek
4. Bir kişiyi desteklemek, ona arka çıkmak
5. spor , spor , spor , spor , Futbolda bir takım kendi kalesini korumak için oyun süresince çaba göstermek
1. sıfat , sıfat , spor , spor , sıfat , sıfat , spor , spor , Savunmayı esas alarak kurulan (oyun düzeni), defansif
1. isim , isim , isim , isim , Savunma
1. Olaylar zinciri bu savunuyu haklı çıkaracak nitelikte değildir.
1. Olaylar zinciri bu savunuyu haklı çıkaracak nitelikte değildir.
1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyi savunan kimse, müdafi
1. Bu türlü hak savunucularının türlüsüyle karşılaştım hayatımda.
1. Bu türlü hak savunucularının türlüsüyle karşılaştım hayatımda.
2. spor , spor , spor , spor , Savunma oyuncusu
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Savunma işi yapılmak
1. Bir başına yaşayan erkeklerin yüzde ellisi gibi temizliğe pek özen gösterdiği savunulamazdı.
1. Bir başına yaşayan erkeklerin yüzde ellisi gibi temizliğe pek özen gösterdiği savunulamazdı.
1. isim , isim , isim , isim , Mardin iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : sa'vur
1. isim , isim , isim , isim , Tutumsuzluk
1. Bu göze görünmeyen güçlü finans canavarları, savurganlığı teşvik ediyorlar.
1. Bu göze görünmeyen güçlü finans canavarları, savurganlığı teşvik ediyorlar.
1. isim , isim , isim , isim , Savurmak işi
1. Adam ise eldivenli eliyle zırhın öbür ucuna yapışmış, delikanlıyı sağa sola savurmaya başlamıştı.
1. Adam ise eldivenli eliyle zırhın öbür ucuna yapışmış, delikanlıyı sağa sola savurmaya başlamıştı.
2. spor , spor , spor , spor , Kol, bacak vb. vücut bölümlerinin ağırlıklarından yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri çevresinde türlü yönlere doğru hızla çevirme
1. -i , -i , -i , -i , Havaya atıp dağıtmak, saçmak
1. İşçiler buğdayı savurmakta ve taneyi samandan ayırmaktadır.
1. İşçiler buğdayı savurmakta ve taneyi samandan ayırmaktadır.
2. Rüzgâr, şiddetle eserek bir yeri, bir şeyi altüst etmek, havaya kaldırmak, dağıtmak
3. Kaldırıp atmak, fırlatmak
1. Adam birden silkinip beni yavaşça yana savurdu.
1. Adam birden silkinip beni yavaşça yana savurdu.
4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Şiddetle döndürerek sallamak, kaldırarak vurmak
1. Kılıç savurmak. Değnek savurmak.
1. Kılıç savurmak. Değnek savurmak.
5. Bir sıvının havalanmasını veya kaynayan sıvının taşmasını önlemek, soğutmak amacıyla alıp yine kendi kabına dökmek
1. Sarnıcın suyunu savurmak.
1. Sarnıcın suyunu savurmak.
6. Sallamak, uçurmak, dalgalandırmak
1. Ayaklarını boşluğa savururken küçük dolap gürültüyle yıkıldı.
1. Ayaklarını boşluğa savururken küçük dolap gürültüyle yıkıldı.
7. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yalan, küfür vb. söylemek
1. Onun bütün çapkınlığı Solmaz'a yoldan geçerken savurduğu birkaç kelimeden ibaretti.
1. Onun bütün çapkınlığı Solmaz'a yoldan geçerken savurduğu birkaç kelimeden ibaretti.
8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Boşuna ve çok miktarda harcamak, israf etmek
1. Paraları savurmak.
1. Paraları savurmak.