92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Satış sözleşmesi
1. isim , isim , ticaret , ticaret , isim , isim , ticaret , ticaret , Bir malın satılmasına ilişkin izin belgesi
1. isim , isim , ticaret , ticaret , isim , isim , ticaret , ticaret , Satış merkezi
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Satış sözleşmesi
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Alım satım sırasında malın cinsi, miktarı ve ödeme şartlarını belirten yazılı anlaşma metni, satış mukavelesi, satış şartnamesi
1. satmak için ortaya koymak
1. Bir şeye ad koymak, satışa çıkarılan malın üzerine yafta asmaya benzetilebilir.
1. Bir şeye ad koymak, satışa çıkarılan malın üzerine yafta asmaya benzetilebilir.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Çabucak veya kısa sürede satmak
Telaffuz : satı'vermek
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Zatülcenp
1. Kayıkla gelip kurtarmasalardı satlıcandan geberecektim.
1. Kayıkla gelip kurtarmasalardı satlıcandan geberecektim.
Lisan : Arapça ẕāt + cenb
1. isim , isim , isim , isim , Satmak işi
1. Bir kitabın çok satmasında o kitabı aklayıcı nedenler pek özel durumlara bağlıdır.
1. Bir kitabın çok satmasında o kitabı aklayıcı nedenler pek özel durumlara bağlıdır.
yapsat, çoksatar
1. -i , -i , -i , -i , Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
1. Geniş arazisini parselleyip sattı.
1. Geniş arazisini parselleyip sattı.
2. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Kendinde olmayan bir şeyi var gibi göstermek, taslamak
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir kimse, kendini veya başkasını olduğundan daha önemli, yetkili ve değerli göstermek
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir çıkar karşılığında bir şeyi gözden çıkarmak, feda etmek
5. argo , argo , argo , argo , Bir yolunu bularak birinden ayrılmak
1. Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim.
1. Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim.
1. isim , isim , isim , isim , Avrupa'da soylu kimselerin oturduğu, çevresi hendek, sur ve kulelerle çevrili konak
2. Geniş toprağı olan büyük konut
1. Bu şato sahibi elbette şatonun her şeyiyle uğraşmak zorundadır.
1. Bu şato sahibi elbette şatonun her şeyiyle uğraşmak zorundadır.
Lisan : Fransızca château
Telaffuz : şa'to
satranç tahtası, satranç takımı, satranç taşı, satranç vezni
1. isim , isim , isim , isim , İki kişi arasında altmış dört kareli bir tahta üzerinde değerleri ve adları değişik siyah ve beyaz on altışar taşla oynanan bir oyun
1. İki kişiyi birden satrançta mat ettim.
1. İki kişiyi birden satrançta mat ettim.
Lisan : Farsça ṣadrenc
1. isim , isim , isim , isim , Üzerinde satranç oynanan altmış dört kareli tahta vb. yüzey
1. Ben politikanın satranç tahtası üstünde sadece bir piyonu idim.
1. Ben politikanın satranç tahtası üstünde sadece bir piyonu idim.
1. isim , isim , isim , isim , Satranç oyununda gerekli olan altmış dört kareli tahta, siyah ve beyaz on altışardan otuz iki taşın oluşturduğu takım
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Halk şiirinde aruzun `müfteilün müfteilün müfteilün müfteilün` kalıbı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Satranç tahtası gibi karelere ayrılmış bir biçimde çizilmiş veya basılmış olan, kareli
1. Şalvar her vakitki, lacivert beyaz karışık satrançlı şalvardı.
1. Şalvar her vakitki, lacivert beyaz karışık satrançlı şalvardı.