92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : şa'rköy
1. isim , isim , isim , isim , Peynir, zeytin, salam, sucuk vb. yiyecek maddelerinin satıldığı dükkân veya büyük alışveriş merkezinin bir bölümü
Lisan : Fransızca charcuterie
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Şarıldamak
2. Bağırıp çağırmak, hakaret etmek
1. Haznedar çiftliğinin oraya yaklaşınca ela gözlüm birden şarladı.
1. Haznedar çiftliğinin oraya yaklaşınca ela gözlüm birden şarladı.
1. isim , isim , isim , isim , Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse
1. Kim namuslu, kim dalavereci, kim şarlatan, laf ebesi ve dalkavuk, biliyordu.
1. Kim namuslu, kim dalavereci, kim şarlatan, laf ebesi ve dalkavuk, biliyordu.
2. Bilir geçinen kimse
1. Ben şarlatan değilim, oğlum. Bu illetin devası bendedir.
1. Ben şarlatan değilim, oğlum. Bu illetin devası bendedir.
Lisan : Fransızca charlatan
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Şarlatana yakışır bir biçimde
Telaffuz : şarlata'nca
1. isim , isim , isim , isim , Şarlatan olma durumu
2. Şarlatanca davranış
1. Belki de yazıların değersizliği böyle, boş resim ve kuru lafla gazeteyi süslemeye sebep oldu, bir şarlatanlığa yol açtı.
1. Belki de yazıların değersizliği böyle, boş resim ve kuru lafla gazeteyi süslemeye sebep oldu, bir şarlatanlığa yol açtı.
sarma kafiye, ciğer sarma, kilit sarma, zeytinyağlı sarma, lahana sarması, tavuk sarması, yaprak sarması
1. isim , isim , isim , isim , Sarmak işi
1. Evlerindeki düzensizliğin, yozlaşmanın ve erinçsizliğin her yanı sarmasının yaratıcısı annesiydi.
1. Evlerindeki düzensizliğin, yozlaşmanın ve erinçsizliğin her yanı sarmasının yaratıcısı annesiydi.
2. Saran, içine alan şey, zarf
3. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Çevirme
4. Lahana, pazı ve üzüm yaprağının hazırlanan içle sarılmasıyla yapılan etli veya zeytinyağlı yemek
5. madencilik , madencilik , madencilik , madencilik , Bir ayakta alınan, paralel veya dik olarak dikmelerin üzerine yerleştirilen direk
6. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sarılarak yapılan
1. Sarma yay.
1. Sarma yay.
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Bir dörtlüğün birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü dizelerinin uyaklı olması (a b b a)
1. -i , -i , -i , -i , Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek
2. Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek
1. Gece, ahenk içinde divanımı/ Şenlendirse pırıl pırıl rakkaseler / Gece, gece, her yanımı / Sarsa güller, laleler, menekşeler
1. Gece, ahenk içinde divanımı/ Şenlendirse pırıl pırıl rakkaseler / Gece, gece, her yanımı / Sarsa güller, laleler, menekşeler
3. Dolayında yer almak
4. Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak
1. Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu.
1. Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu.
5. Örtmek
1. Ah işte tövbe ettik bütün suçlarımızdan / Bir gaflet perdesiydi gözlerimizi saran
1. Ah işte tövbe ettik bütün suçlarımızdan / Bir gaflet perdesiydi gözlerimizi saran
6. Kucaklamak
7. Yumak yapmak
1. İpliği sarmak.
1. İpliği sarmak.
8. Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak
9. Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek
1. Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım.
1. Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım.
2. Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor.
2. Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor.
10. -e , -e , -e , -e , Sarılıp tırmanmak
1. Asma çardağı sardı.
1. Asma çardağı sardı.
11. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak
1. Kitabı kâğıda sarmak.
1. Kitabı kâğıda sarmak.
12. Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak
13. Saldırmak, hücum etmek
1. Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar.
1. Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar.
14. Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek
15. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sözle saldırmak, tedirgin etmek
1. Evdekilerin hepsi bana sarıyor.
1. Evdekilerin hepsi bana sarıyor.
16. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hoşuna gitmek, zevkini okşamak
1. Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu.
1. Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu.
sarmal metot, sarmal yöntem
1. sıfat , sıfat , fizik , fizik , sıfat , sıfat , fizik , fizik , Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezonlu, helezoni
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçinden çıkılmaz (durum)
1. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir çalışmada basitten karmaşığa giden işlemler bütünü, sarmal metot
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sarmalama işine konu olmak veya sarmalama işi yapılmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Azman, iri
2. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Sarı tüylü kedi
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Birbirine sarılıp kucaklaşmış bir durumda
1. Bu ülkede mevsimler de, çağlar da, inançlar da sarmaş dolaş.
1. Bu ülkede mevsimler de, çağlar da, inançlar da sarmaş dolaş.