92406 kayıt bulundu.
kuyruksallayan
1. -i , -i , -i , -i , Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek
1. Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir.
1. Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir.
2. Uydurmak, kafadan atmak
3. Sarsmak
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Beklenmedik bir başarı kazanmak
1. Seçimlerde Ankara'yı salladı.
1. Seçimlerde Ankara'yı salladı.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zor durumda bırakmak
6. argo , argo , argo , argo , Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak
1. Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu.
1. Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu.
7. nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , Vurmak, atmak
1. Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı...
1. Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı...
1. argo , argo , argo , argo , önem vermemek
2. dikkate almamak, aldırmamak, ciddiye almamak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sallanma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. -i , -i , -i , -i , Sallanma işini yaptırmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Asmak, idam etmek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak
1. Dişi sallanıyor.
1. Dişi sallanıyor.
2. Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek
1. Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
1. Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
3. Salıncak, hamak vb.nde kendini sallamak
4. Güçlü bir biçimde sarsılmak, titremek
1. Yere çivilenmiş koca masayı sarsarken oda bir salıncak gibi sallanıyor.
1. Yere çivilenmiş koca masayı sarsarken oda bir salıncak gibi sallanıyor.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Vaktini boş ve yararsız işlerle uğraşarak geçirmek, oyalanmak, savsaklanmak
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Makamından veya bulunduğu durumdan uzaklaşmak, yerini bir başkasına bırakmak tehlikesiyle karşılaşmak
1. isim , isim , isim , isim , Sallanma işi
1. Üç buçuk senedir ben bu sallantıya şahit oldum.
1. Üç buçuk senedir ben bu sallantıya şahit oldum.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sürüncemede bırakma, savsaklama
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sallantısı olan
1. Arabanın sallantılı uğultusunda damarlarının atışını duyuyorsun.
1. Arabanın sallantılı uğultusunda damarlarının atışını duyuyorsun.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşünmeden ve saygısızca davranan
1. Sallapati bir adam.
1. Sallapati bir adam.
2. Özensiz, dikkatsiz ve kaba saba yapılmış
1. Bu entarileri, basma veya patiska gibi adi ve ucuz kumaşlardan, kaba tire ile şıpın işi dikilmiş, iri taş düğmeli, sallapati bir şey sanmayınız.
1. Bu entarileri, basma veya patiska gibi adi ve ucuz kumaşlardan, kaba tire ile şıpın işi dikilmiş, iri taş düğmeli, sallapati bir şey sanmayınız.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Düşüncesizce, saygısızca ve patavatsız bir biçimde
1. Sallapati konuşmak.
1. Sallapati konuşmak.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Ağır bir nesneyi araç kullanmaksızın elle başka bir yere atma veya aktarma
1. sırtına almak, yüklenmek
1. Kapının önünde bekleyen ufak bir cemaat gıcırdayan tabutu sallasırt ettiler.
1. Kapının önünde bekleyen ufak bir cemaat gıcırdayan tabutu sallasırt ettiler.
1. -i , -i , -i , -i , Sallama ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Kendi beşiklerini kendileri sallayabilirler artık.
1. Kendi beşiklerini kendileri sallayabilirler artık.
1. isim , isim , isim , isim , Sallama işi
1. Bu baş sallayışını bir tasdik işareti sayıp konuşmaya devam etti.
1. Bu baş sallayışını bir tasdik işareti sayıp konuşmaya devam etti.