92406 kayıt bulundu.
1. -e , -e , -e , -e , Saklanma işi yapılmak
1. Bu yiyecek size saklanıldı.
1. Bu yiyecek size saklanıldı.
2. -den , -den , -den , -den , Gizli tutulmak
1. Durum benden saklanıldı.
1. Durum benden saklanıldı.
3. Herhangi biri saklanmak
1. Buraya saklanılır mı?
1. Buraya saklanılır mı?
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak saklanmak
Telaffuz : saklanı'vermek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendini saklamak, gizlenmek
1. O âdeta kaçıp saklanacak bir yer arıyormuş gibi sıkıntıdaydı.
1. O âdeta kaçıp saklanacak bir yer arıyormuş gibi sıkıntıdaydı.
2. -den , -den , -den , -den , Saklama işi yapılmak
1. Şarap mahzende saklanır, aşkın kalbimde yıllanıyor.
1. Şarap mahzende saklanır, aşkın kalbimde yıllanıyor.
3. Niteliğini yitirmemesi için korumak
1. Kadife gibi ince ve yumuşak olan bu arakiyeler de çok iyi saklanmıştır.
1. Kadife gibi ince ve yumuşak olan bu arakiyeler de çok iyi saklanmıştır.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Saklama işini yaptırmak
1. Bu eşyayı Kuzma'nın evinde saklatacağını söyledi.
1. Bu eşyayı Kuzma'nın evinde saklatacağını söyledi.
1. -i , -i , -i , -i , `Şak` diye ses çıkartmak
1. Yaygaracı kadın bir elinin tersini öteki elinin avucuna vurarak şaklatıyor, gözlerini açıyor, bağırıyordu.
1. Yaygaracı kadın bir elinin tersini öteki elinin avucuna vurarak şaklatıyor, gözlerini açıyor, bağırıyordu.
1. -i , -i , -i , -i , Saklama ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Kendilerini saklayabilmek için yan tarafa, ağaçlığa doğru koştular.
1. Kendilerini saklayabilmek için yan tarafa, ağaçlığa doğru koştular.
saklı yazı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Saklanmış olan
1. En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı.
1. En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı.
2. Elde tutulan, mahfuz
1. Her hakkı saklıdır.
1. Her hakkı saklıdır.
3. Gizli bir yere konarak kaybolması veya çalınması önlenen
4. Başkalarından gizlenen, gizli tutulan, hafi
1. Birbirlerinden saklı hiçbir işleri yoktur.
1. Birbirlerinden saklı hiçbir işleri yoktur.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Paltoya benzer bir tür üstlük
1. Hava sıcak, arkasındaki uzunca sako omuzlarından sarkıyor, fesi terden yapışıyor ancak aldırmıyor, yürüyordu.
1. Hava sıcak, arkasındaki uzunca sako omuzlarından sarkıyor, fesi terden yapışıyor ancak aldırmıyor, yürüyordu.
Lisan : İtalyanca sacco
şakrak kuşu, şen şakrak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Şen, neşeli, hayat dolu
1. Bu memleket musiki gibi hem melankolik hem şakrak bir memlekettir.
1. Bu memleket musiki gibi hem melankolik hem şakrak bir memlekettir.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Şen, neşeli, hayat dolu bir biçimde
1. Hele genç kızlar, gelinin önünde pervane gibi şakrak ve çevik dönüyorlar.
1. Hele genç kızlar, gelinin önünde pervane gibi şakrak ve çevik dönüyorlar.
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , İspinozgillerden, başı siyah, boynu kırmızı, ötücü bir kuş (Pyrrhula pyrrhula)
1. isim , isim , isim , isim , Şakrak olma durumu
1. Genç kızlığın bütün şakraklığı dershaneyi kapladı, her kafadan bir ses çıkıyordu.
1. Genç kızlığın bütün şakraklığı dershaneyi kapladı, her kafadan bir ses çıkıyordu.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Genellikle pirinçten yapılmış, metal tuşlara basılarak çalınan, çoğunlukla bandolarda ve caz topluluklarında kullanılan bir tür üflemeli çalgı
1. Saksafoncu, saksafonun borusunu havalara kaldırarak sololar yapıyordu.
1. Saksafoncu, saksafonun borusunu havalara kaldırarak sololar yapıyordu.
Lisan : Fransızca saxophone