92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , İçine sakız karıştırılarak hazırlanan bir tatlı türü
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ansızın
1. İşte böyle bir gün adamın hatasını şakkadak suratına vururlardı.
1. İşte böyle bir gün adamın hatasını şakkadak suratına vururlardı.
Telaffuz : şa'kkadak
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Sakkarozölçer
Lisan : Fransızca saccharomètre
Telaffuz : sakkarome'tre
sakkarozölçer
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen bir şeker türü (C12H22O11)
Lisan : Fransızca saccharose
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Sakkaroza göre derecelenen ve bir sıvının kuruluğunu tespit eden yoğunlukölçer, sakkarometre
Telaffuz : sakkaro'zölçer
1. -i , -i , eskimiş , eskimiş , -i , -i , eskimiş , eskimiş , Yarmak, parçalamak
Lisan : Arapça şaḳḳ + Türkçe etmek
Telaffuz : şa'kketmek
1. `gereksiz görülen şey ileride gerekli olabilir` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Basit şakalar yaparak herkesi güldüren, şakacı kimse
1. isim , isim , isim , isim , Şaklaban olma durumu
1. Dikkate şayan bir neşem, bir şaklabanlığım vardı.
1. Dikkate şayan bir neşem, bir şaklabanlığım vardı.
1. isim , isim , isim , isim , Saklamak işi
1. O kadar acıklı ki sorduğun sebep bizden / Biz bile saklamaya çalıştık kendimizden
1. O kadar acıklı ki sorduğun sebep bizden / Biz bile saklamaya çalıştık kendimizden
1. -i , -i , -i , -i , Elinde bulundurmak, tutmak
1. Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı.
1. Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı.
2. -i , -i , -de , -de , -i , -i , -de , -de , Kaybolmaması, görünmemesi için gizli bir yere koymak
1. Paralarını kasada saklıyor.
1. Paralarını kasada saklıyor.
3. Görünmesine engel olmak, ortalıkta bulundurmamak
4. -i , -i , -de , -de , -i , -i , -de , -de , Bozulmadan doğal durumları ile durmasını sağlamak, korumak, muhafaza etmek
1. Eti buzdolabında saklamak. Peyniri tuzlu suda saklamak.
1. Eti buzdolabında saklamak. Peyniri tuzlu suda saklamak.
5. -i , -i , -den , -den , -i , -i , -den , -den , Gizli tutmak, duyurmamak
1. Batı, o büyük kaynaktan sık sık faydalanır ama iktibaslarını titizce saklar.
1. Batı, o büyük kaynaktan sık sık faydalanır ama iktibaslarını titizce saklar.
6. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Birine vermek için ayırmak
1. Bu kitabı size sakladım.
1. Bu kitabı size sakladım.
7. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Korumak, esirgemek
1. Allah saklasın.
1. Allah saklasın.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , `Şak` diye ses çıkarmak
1. Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı
1. Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı
1. isim , isim , isim , isim , Oyunculardan birinin ebe olması ve saklanan arkadaşlarını bulması temeline dayanan bir çocuk oyunu
1. Güneş ise afacan bir çocuk gibi bulutlarla saklambaç oynuyor, bir kaybolup bir gözüküyordu.
1. Güneş ise afacan bir çocuk gibi bulutlarla saklambaç oynuyor, bir kaybolup bir gözüküyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Saklanma ihtimali veya imkânı bulunmak