92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Göğüs, sine
2. Yürek, kalp
3. tarih , tarih , tarih , tarih , Kazaskerlere verilen unvan
4. tarih , tarih , tarih , tarih , Sadrazam
Lisan : Arapça ṣadr
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Çıkan, görünen
Lisan : Arapça ṣādir
Telaffuz : sa:dır
1. isim , isim , isim , isim , Genellikle cami avlularında bulunan, çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan, üzeri kubbeli veya açık havuz
1. Bursa'da bir eski cami avlusu / Küçük şadırvanda şakırdayan su
1. Bursa'da bir eski cami avlusu / Küçük şadırvanda şakırdayan su
Lisan : Farsça şādurvān
1. sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , Başkalarına acı çektirerek cinsel doyum sağlayan (kimse), elezer
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Başkalarına acı çektirmekten zevk duyan (kimse), elezer
1. Yılların, fiziğinde yaptığı değişiklik her ne olursa olsun, göz bebeklerindeki o sadist ifade hiç değişmemişti.
1. Yılların, fiziğinde yaptığı değişiklik her ne olursa olsun, göz bebeklerindeki o sadist ifade hiç değişmemişti.
Lisan : Fransızca sadiste
1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Sadist olma durumu
1. İnsan yavrusunun sadistliğine ben orada tanık oldum.
1. İnsan yavrusunun sadistliğine ben orada tanık oldum.
2. Başkalarına acı çektirme yoluyla cinsel doyum sağlama biçiminde kendini gösteren bir sapıklık türü, elezerlik, sadizm
1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Elezerlik
Lisan : Fransızca sadisme
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Çarpışma, tokuşma, vurma
2. ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , ruh bilimi , Sarsıntı
Lisan : Arapça ṣadme
1. gönlü, yüreği rahatlatmak, ferahlatmak
1. Reha Bey'e de meseleyi biraz çıtlattım. Ondan da pek sadra şifa verecek bir şeyler öğrenemedim.
1. Reha Bey'e de meseleyi biraz çıtlattım. Ondan da pek sadra şifa verecek bir şeyler öğrenemedim.
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Osmanlı Devleti'nde başbakan, veziriazam, sadır
1. Eski sadrazamlardan birinin kızı olan karısı, iyi bir kadındır.
1. Eski sadrazamlardan birinin kızı olan karısı, iyi bir kadındır.
Lisan : Arapça ṣadr + aʿẓam
Telaffuz : sadra:zam
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Sadrazam olma durumu, sadaret
2. Sadrazamın makamı veya görevi, sadaret
safderun, safdil, safkan, saf su
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Katıksız, arı(I), katışıksız, halis, has
1. Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim.
1. Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön, safdil
1. Yenge, açık sözlü, saf bir kadıncağızdır.
1. Yenge, açık sözlü, saf bir kadıncağızdır.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İyi niyetli, art niyetsiz
1. Senin bu kadar çocukça saf olduğunu bilmezdim.
1. Senin bu kadar çocukça saf olduğunu bilmezdim.
Lisan : Arapça ṣāf
saf dışı
1. isim , isim , isim , isim , Dizi, sıra
1. Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı.
1. Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı.
2. Grup
Lisan : Arapça ṣaff
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Dizi dışı olarak
2. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , İlgisiz, bağlantısız, işlemez
1. dizinin dışına çıkarmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ilgisini kesmek, işin gereğinden alıkoymak, işlemez duruma getirmek
1. Kendisini de arkadaşlarını da çok rahat susturup saf dışı bırakabilirlerdi.
1. Kendisini de arkadaşlarını da çok rahat susturup saf dışı bırakabilirlerdi.
1. dizinin dışına çıkmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ilgisi kesilmek, işin gereğinden alıkonulmak, işlemez duruma getirilmek
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Organik ve inorganik maddelerden arındırılmış su