92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Sadrazamlık
Lisan : Arapça ṣadāret
Telaffuz : sada:ret
sade birimler bölüğü, sade kahve, sade kek, sadeyağ
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz
1. İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil.
1. İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil.
2. Şeker katılmamış (kahve)
1. Sade kahve.
1. Sade kahve.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , (sa:'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
1. Sade, derenin iki tarafına sıralanan kavak ve ceviz ağaçlarını seyretmek bile insana sonsuz bir zevk veriyor.
1. Sade, derenin iki tarafına sıralanan kavak ve ceviz ağaçlarını seyretmek bile insana sonsuz bir zevk veriyor.
4. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup, anlatım)
1. Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir.
1. Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir.
Lisan : Farsça sāde
Telaffuz : sa:de
1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Birden dokuza kadar olan sayılar kümesi
1. isim , isim , isim , isim , İçine şeker konulmadan pişirilen Türk kahvesi
1. Üzerine soğuk su dökülen sarhoş adam kendine geldiğinde sade kahve ona zorla içirildi.
1. Üzerine soğuk su dökülen sarhoş adam kendine geldiğinde sade kahve ona zorla içirildi.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yalnızca
1. Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık.
1. Biz burada sadece tekâmül seyrine göre kabataslak bir tasnif denemesi yaptık.
Telaffuz : sa:dece
1. konuyla ilgisiz sözleri bırakarak asıl konuya dönmek
1. Ne ise bunlar hep dedikodu. Sadede gelelim.
1. Ne ise bunlar hep dedikodu. Sadede gelelim.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sadeleşme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Sadeleşmek işi, yalınlaşma
1. Türk dili yenileşme ve sadeleşme çığırında dahi Cenap'tan pek çok yardım görecekti.
1. Türk dili yenileşme ve sadeleşme çığırında dahi Cenap'tan pek çok yardım görecekti.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yalın bir durum almak, yalınlaşmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sadeleştirme işi yapılmak
1. -i , -i , -i , -i , Yalın bir duruma getirmek, yalınlaştırmak
1. Bana öyle geliyor ki bu tarife işini kolaylaştırmak, sadeleştirmek kötü olmaz.
1. Bana öyle geliyor ki bu tarife işini kolaylaştırmak, sadeleştirmek kötü olmaz.
1. isim , isim , isim , isim , Yalın olma durumu
1. Bu kadın kalabalık meclislerde bile sadelikten kurtulamamıştır.
1. Bu kadın kalabalık meclislerde bile sadelikten kurtulamamıştır.
2. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Yalınlık
1. isim , isim , isim , isim , Tereyağı
1. Elinde bir çömlek sadeyağla gelip pazar yerine oturduğu görülmüş.
1. Elinde bir çömlek sadeyağla gelip pazar yerine oturduğu görülmüş.
Telaffuz : sade'yağ
1. sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , Sadistlik özelliği olan
1. Ah, siz sadik bir adamsınız. Bakışınızdan anladım.
1. Ah, siz sadik bir adamsınız. Bakışınızdan anladım.
2. Sadist
Lisan : Fransızca sadique
fecrisadık
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Doğru, gerçek
2. Sadakatli
1. Birisi onu alsa en sadık kadın olacak, en güzel yemekleri pişirecekmiş.
1. Birisi onu alsa en sadık kadın olacak, en güzel yemekleri pişirecekmiş.
Lisan : Arapça ṣādiḳ
Telaffuz : sa:dık
1. birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak
1. O tarihten sonra da bir daha görüşmediğimize göre, sözüme hâlâ sadık kaldığım söylenebilir.
1. O tarihten sonra da bir daha görüşmediğimize göre, sözüme hâlâ sadık kaldığım söylenebilir.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Sadıkça
Lisan : Arapça ṣādiḳ + Farsça -āne
Telaffuz : sa:dıka:ne
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sadığa yaraşır bir biçimde, sadıkane
Telaffuz : sa:dı'kça