92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Rüzgârsız olma durumu
1. Rüzgârsızlık motordakilerin sıcağı daha güçlü algılamalarına yol açtı.
1. Rüzgârsızlık motordakilerin sıcağı daha güçlü algılamalarına yol açtı.
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Orsa, boca karşıtı
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sefil bir biçimde gün geçirmek veya geçinip gitmek
1. Hiç bu yaşa kadar mahkeme kapısına varmadık; adam yok, çocuklar askerde, güveyi kayıp, işler, karı, çoluk çocuk elinde, köyde dört mavzerle ruzikleniriz
1. Hiç bu yaşa kadar mahkeme kapısına varmadık; adam yok, çocuklar askerde, güveyi kayıp, işler, karı, çoluk çocuk elinde, köyde dört mavzerle ruzikleniriz
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Osmanlı Devleti'nde defterdarlıkta günlük hadiselerin yazıldığı küçük defter
Lisan : Farsça rūz + nāmçe
Telaffuz : ru:zna:mçe
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Günlük olayların yazıldığı defter
2. Gündem
3. tarih , tarih , tarih , tarih , Olayların zaman sırasına göre yazılmış bulunduğu defter
1. Bugün elimde bir ruznamem olsaydı belki hakikati anlayabilecektim.
1. Bugün elimde bir ruznamem olsaydı belki hakikati anlayabilecektim.
Lisan : Farsça rūz + nāme
Telaffuz : ru:zna:me
1. günlük olayları bir deftere yazıp toplamak
1. Dünyada en birinci zevk ruzname tutmaktır, derdi. Ben bunu boş ve manasız ve münasebetsiz bulurdum.
1. Dünyada en birinci zevk ruzname tutmaktır, derdi. Ben bunu boş ve manasız ve münasebetsiz bulurdum.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Gece gündüz
2. Sürekli
Lisan : Farsça rūz + şeb
Telaffuz : ru:zuşeb
1. Türk alfabesinin yirmi ikinci sırasında yer alan ve Se adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, sızıcı diş eti ünsüzünü gösterir
1. Türk alfabesinin yirmi üçüncü sırasında yer alan ve Şe adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sızıcı tonsuz, diş eti-damak ünsüzünü gösterir
saadet asrı, saadethane, saadet zinciri, asrısaadet, devrisaadet, aile saadeti
1. isim , isim , isim , isim , Mutluluk
1. Bana saadeti çekinmeden sunan bir kadının kardeşini üzmeye hakkım yoktu.
1. Bana saadeti çekinmeden sunan bir kadının kardeşini üzmeye hakkım yoktu.
Lisan : Arapça saʿādet
Telaffuz : saa:det
1. isim , isim , isim , isim , Bir dizi mutluluk
1. Saadet zincirinin bizden sonraki halkası yürümez takılırsa biz de olumsuz bir şekilde etkileniyoruz.
1. Saadet zincirinin bizden sonraki halkası yürümez takılırsa biz de olumsuz bir şekilde etkileniyoruz.
1. isim , isim , isim , isim , Yüksek rütbeli kimselerin evi
2. Mutlu ve huzur içinde yaşanılan yer
Lisan : Arapça saʿādet + Farsça ḫāne
Telaffuz : saa:detha:ne
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , `Güle güle` anlamında kullanılan bir esenleme sözü
Telaffuz : saa:de'tle
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Mutlu
2. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Osmanlı döneminde korgeneral ile albay arasındaki rütbeli subaylara ve bu derecedeki vezirlere verilen unvan
saat açısı, saat ayarı, saat başı, saat camı, saat cebi, saat çiçeği, saat dairesi, saat dilimi, saat farkı, saat kulesi, saati saatine, alafranga saat, alaturka saat, ampersaat, ana saat, biyolojik saat, çalar saat, elektronik saat, ezani saat, guguklu saat, kilovatsaat, lümensaat, o saat, ölü saat, vatsaat, yerel saat, yeşil saat, zevalî saat, akşam saati, beslenme saati, bilek saati, cep saati, çalışma saati, çay saati, duvar saati, elektrik saati, eşref saati, ezan saati, güneş saati, iş saati, kol saati, konsol saati, kontrol saati, kum saati, masa saati, mesai saati, meydan saati, okuma saati, park saati, su saati, uyku saati, yaz saati, yıldız saati, altın saatler, indirim saatleri
1. isim , isim , isim , isim , Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası
1. Beş altı mil ötedeki karşı kıyıya bir saatte varabilirdik ancak.
1. Beş altı mil ötedeki karşı kıyıya bir saatte varabilirdik ancak.
2. Vakit, zaman
1. Oyuncular meyus olmayarak gene saati geldiği vakit perdelerini açtılar.
1. Oyuncular meyus olmayarak gene saati geldiği vakit perdelerini açtılar.
3. Bir işin yapıldığı belli bir zaman
1. Yemek saati.
1. Yemek saati.
2. Kahvaltı saati. Uyku saati. Çalışma saati.
2. Kahvaltı saati. Uyku saati. Çalışma saati.
4. Günün hangi anı olduğunu gösteren alet
1. Kolundaki krome saate göz attı.
1. Kolundaki krome saate göz attı.
5. Sayaç
1. Elektrik saati. Su saati.
1. Elektrik saati. Su saati.
Lisan : Arapça sāʿat
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Bir gök cisminin boylamının gözlemcinin boylamına göre kutupta yaptığı açı
1. isim , isim , isim , isim , Vaktin ve saatin düzenli akışını sağlamak amacıyla yapılan ayar
1. isim , isim , isim , isim , Her saatin ilk dakikası
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Saatte bir
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok sık bir biçimde, arka arkaya
1. Saat başı telefon ediyor.
1. Saat başı telefon ediyor.