Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
raspalama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Raspalamak işi


raspalamak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Raspa kullanarak boyaları, pasları kazımak, pürüzleri gidermek veya iki yüzeyi birbirine yapıştırmak, oturtmak


raspalanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Raspalanmak işi


raspalanmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Raspalama işine konu olmak


rast

İlgili Kelimeler:

rastgele

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Doğru, düzgün

2. isim , isim , isim , isim , Tesadüf

3. isim , isim , isim , isim , Atılan şey hedefi vurma


Lisan : Farsça rāst

rast
Anlamı:

1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Klasik Türk müziğinde bir makam


Lisan : Farsça rāst

rast gele!
Anlamı:

1. `işiniz rast gitsin` anlamında kullanılan bir söz


rast gelmek
Anlamı:

1. düşünmediği, ummadığı hâlde karşılaşmak, rastlamak, tesadüf etmek

Örnek:

1. Fukara bir denizciye rast gelirsen süngerlerimden birkaç tanesini ona ver, gönlünden koparsa.

1. Fukara bir denizciye rast gelirsen süngerlerimden birkaç tanesini ona ver, gönlünden koparsa.

2. düşünmediği veya düşülmediği hâlde payına düşmek

Örnek:

1. Kumaşın iyisi bana rast geldi.

1. Kumaşın iyisi bana rast geldi.

3. atılan şey hedefi bulmak

Örnek:

1. Kitabı attım, arkadaşımın sol ayağına rast geldi.

1. Kitabı attım, arkadaşımın sol ayağına rast geldi.

4. tesadüf etmek, denk gelmek

Örnek:

1. Yumrukları ile başına, ne tarafına rast gelirse vurmaya, tekrar vurmaya başladı.

1. Yumrukları ile başına, ne tarafına rast gelirse vurmaya, tekrar vurmaya başladı.


rast getirmek
Anlamı:

1. rast gelmesini sağlamak

Örnek:

1. Üç kurşun attı, ikisini rast getirdi.

1. Üç kurşun attı, ikisini rast getirdi.

2. kollamak, seçmek

Örnek:

1. Neşeli bir anında rast getirip dilediğimi söyledim, hemen kabul etti.

1. Neşeli bir anında rast getirip dilediğimi söyledim, hemen kabul etti.

3. aranmakta olan bir şeyi veya kimseyi umulmadık bir yer ve zamanda bulmak

4. Tanrı, uygun getirmek, başarılı kılmak

Örnek:

1. Allah işinizi rast getirsin.

1. Allah işinizi rast getirsin.


rast gitmek
Anlamı:

1. uygun düşmek, istenilen biçimde gelişmek

Örnek:

1. İşi rast gidiyor.

1. İşi rast gidiyor.


rastgele
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gelişigüzel

Örnek:

1. Bu özü susma ile tanımlamak pek kişisel, rastgele bir yargı kurmak oluyor.

1. Bu özü susma ile tanımlamak pek kişisel, rastgele bir yargı kurmak oluyor.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (ra'stgele) Seçmeden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin

Örnek:

1. Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar.

1. Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar.


Telaffuz : ra'stgele

rastık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kadınların kaşlarını veya saçlarını boyamak için sürdükleri siyah boya

Örnek:

1. Rastıkla, yanağındaki beni boyamayı da unutmadı.

1. Rastıkla, yanağındaki beni boyamayı da unutmadı.

2. Sürme (II)


Lisan : Farsça rāsuḫt

rastık çekmek
Anlamı:

1. rastık sürmek


rastıklı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rastık sürülmüş olan (kaş veya saç)

Örnek:

1. Kaşları rastıklı taze, tatlı bir gözle şimdi kendilerine yaklaşmış askeri süzdü.

1. Kaşları rastıklı taze, tatlı bir gözle şimdi kendilerine yaklaşmış askeri süzdü.


rastlama
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Rastlamak işi


rastlamak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Bir kimse ile karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, rast gelmek, tesadüf etmek

Örnek:

1. Hava kararmaya başladığında, mezarlıkta sadece bir kişiye rastladı.

1. Hava kararmaya başladığında, mezarlıkta sadece bir kişiye rastladı.

2. Herhangi bir şeyle karşı karşıya gelmek

Örnek:

1. Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde.

1. Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde.

3. Atılan şey hedefi bulmak, rast gelmek

Örnek:

1. Taş cama rastladı.

1. Taş cama rastladı.


rastlanabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Rastlanabilmek işi


rastlanabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Rastlanma ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. Sonuçta, zorbalığa en karşı olduklarını söyleyenler arasında bile bu eğilime rastlanabildiğini üzülerek gördüm.

1. Sonuçta, zorbalığa en karşı olduklarını söyleyenler arasında bile bu eğilime rastlanabildiğini üzülerek gördüm.


rastlanma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Rastlanmak işi

Örnek:

1. Ara sıra daha eski dil hususiyetlerine rastlanması tabiidir.

1. Ara sıra daha eski dil hususiyetlerine rastlanması tabiidir.


rastlanmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Karşılaşılmak, rast gelinmek, tesadüf edilmek

Örnek:

1. Bale sahasında rastlanan menfi olayları astronomimizde de maalesef müşahede etmekteyiz.

1. Bale sahasında rastlanan menfi olayları astronomimizde de maalesef müşahede etmekteyiz.


rastlantı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bilgiye, isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın oluveren karşılaşma, tesadüf

Örnek:

1. Bir gün Sahaflar Çarşısı'nda amaçsızca dolaşırken rastlantıyla eline bir kitap geçmiş.

1. Bir gün Sahaflar Çarşısı'nda amaçsızca dolaşırken rastlantıyla eline bir kitap geçmiş.


rastlantısal
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Rastlantı ile ilgili, tesadüfi

Örnek:

1. Dünya ne denli rastlantısal ise şiir de o denli rastlantısaldır.

1. Dünya ne denli rastlantısal ise şiir de o denli rastlantısaldır.


rastlantısallık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Rastlantısal olma durumu, tesadüfilik


rastlaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Rastlaşabilmek işi


rastlaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Rastlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak