1. düşünmediği, ummadığı hâlde karşılaşmak, rastlamak, tesadüf etmek
1. Fukara bir denizciye rast gelirsen süngerlerimden birkaç tanesini ona ver, gönlünden koparsa.
1. Fukara bir denizciye rast gelirsen süngerlerimden birkaç tanesini ona ver, gönlünden koparsa.
2. düşünmediği veya düşülmediği hâlde payına düşmek
1. Kumaşın iyisi bana rast geldi.
1. Kumaşın iyisi bana rast geldi.
3. atılan şey hedefi bulmak
1. Kitabı attım, arkadaşımın sol ayağına rast geldi.
1. Kitabı attım, arkadaşımın sol ayağına rast geldi.
4. tesadüf etmek, denk gelmek
1. Yumrukları ile başına, ne tarafına rast gelirse vurmaya, tekrar vurmaya başladı.
1. Yumrukları ile başına, ne tarafına rast gelirse vurmaya, tekrar vurmaya başladı.