92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Herhangi bir şeyin üzerinde pürtükler oluşmak
pürüzalır
1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyin düzgünlüğünü bozacak çıkıntı, gedik veya kusur
1. Cildin pürüzleri.
1. Cildin pürüzleri.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Engel, güçlük
1. isim , isim , isim , isim , Bir borunun ağzına biçim vermek, genişletmek veya çapaklarını, pürüzlerini almak için kullanılan, çevresinde kesici yüzü bulunan alet, rayba
Telaffuz : pürü'zalır
1. -i , -i , -i , -i , Yapılarda sıva, alçı veya boyanın daha iyi tutmasını sağlamak amacıyla yüzeyi pürüzlü duruma getirmek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Pürüz oluşmak, pürüzlü duruma gelmek
2. Ses boğuk ve bozuk çıkmak
1. Konserlerde sesi pürüzlendiği zaman böyle yapardı.
1. Konserlerde sesi pürüzlendiği zaman böyle yapardı.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir iş, durum vb. karışık ve güç bir duruma gelmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pürüzü olan
1. Pürüzlü cilt.
1. Pürüzlü cilt.
2. Boğuk ve bozuk (ses)
1. Sesi biraz pürüzlüydü.
1. Sesi biraz pürüzlüydü.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Karışık, güç (durum, iş)
1. Mesele pürüzlüdür, bir skandal hâlini almasından korkulur.
1. Mesele pürüzlüdür, bir skandal hâlini almasından korkulur.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pürüzü olmayan
1. Yüzü bir sabah gibi düz ve pürüzsüzdü.
1. Yüzü bir sabah gibi düz ve pürüzsüzdü.
2. Düzgün (ses)
1. Pürüzsüz, billur gibi sesleri İncirlik, Kanlıdere taraflarını çın çın öttürüyordu.
1. Pürüzsüz, billur gibi sesleri İncirlik, Kanlıdere taraflarını çın çın öttürüyordu.
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Hatasız, takılmadan
1. Pürüzsüz, tane tane şarkı söyler gibi ahenkli bir konuşma tarzı vardı.
1. Pürüzsüz, tane tane şarkı söyler gibi ahenkli bir konuşma tarzı vardı.
1. isim , isim , isim , isim , Pürüzsüz olma durumu
1. Cenap Şehabettin Bey'in aşk şiirlerinin pürüzsüzlüğü derecesinde değilse bile daha içinden gelen ve şahsi bir cazibeyle eserler yazmıştı.
1. Cenap Şehabettin Bey'in aşk şiirlerinin pürüzsüzlüğü derecesinde değilse bile daha içinden gelen ve şahsi bir cazibeyle eserler yazmıştı.
1. isim , isim , isim , isim , Görüş uzaklığını çok azaltmayan bir tür hafif sis
1. Ortalığa ilk pus düşer düşmez dönüş saatini sezmiş gibi köy yönüne geçti ve bekledi.
1. Ortalığa ilk pus düşer düşmez dönüş saatini sezmiş gibi köy yönüne geçti ve bekledi.
2. Bazı meyvelerin üzerinde oluşan, zamk veya sakıza benzeyen madde
3. Yaprakların üzerinde görülen, örümcek ağını andıran böcek veya kurt yuvası
4. Ağaçların kütük ve dallarındaki yosun
5. Bazen meme başında oluşan kabuk
1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , İnç
Lisan : Fransızca pouce
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Puslu, puslanmış, sisli
2. isim , isim , isim , isim , Serap
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Araç
2. Silah, zırh vb. savaş aracı
3. Giysi veya giysilik kumaş
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Orta oyununda şakşak ve tahta kılıç vb. kullanan oyuncu
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pusatı olan
2. Zırh giymiş
1. Fakat tepeden tırnağa pusatlı idiler.
1. Fakat tepeden tırnağa pusatlı idiler.
1. isim , isim , isim , isim , Elle sürülen, hafif, küçük çocuk arabası
Lisan : Fransızca poussette