Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
meydan dayağı
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak


meydan dayağı atmak
Anlamı:

1. birini kalabalık içinde iyice dövmek


meydan dayağı çekmek
Anlamı:

1. herkesin içinde veya çok dövmek


Ön Takı : (birine)

meydan dayağı yemek
Anlamı:

1. kalabalık içinde iyice dayak yemek

Örnek:

1. Vallahi meydan dayağı yesem bu kadar perişan olmazdım.

1. Vallahi meydan dayağı yesem bu kadar perişan olmazdım.


meydan kalmamak
Anlamı:

1. fırsat bulamamak

Örnek:

1. Bu beladan kurtulabilmek için bir çare düşünmeye meydan kalmadan Ali, bir gece kasabaya girdi.

1. Bu beladan kurtulabilmek için bir çare düşünmeye meydan kalmadan Ali, bir gece kasabaya girdi.


meydan korkusu
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Alan korkusu


meydan muharebesi
Anlamı:

1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Meydan savaşı

Örnek:

1. Meydan muharebesi yüz kilometrelik bir cephe üzerinde cereyan ediyordu.

1. Meydan muharebesi yüz kilometrelik bir cephe üzerinde cereyan ediyordu.


meydan okumak
Anlamı:

1. korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak

Örnek:

1. Hülasa yüz türlü yüzmek bilir, dalgıçlara meydan okurdu.

1. Hülasa yüz türlü yüzmek bilir, dalgıçlara meydan okurdu.


meydan saati
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat


meydan savaşı
Anlamı:

1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi


meydan sazı
Anlamı:

1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı


meydan vermemek
Anlamı:

1. kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak

Örnek:

1. Sonra sultanın cevabına meydan vermeden döndü.

1. Sonra sultanın cevabına meydan vermeden döndü.


meydana atmak
Anlamı:

1. ortaya çıkarmak


meydana çıkarmak
Anlamı:

1. açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek

Örnek:

1. Marifetlerini birer birer meydana çıkarıyor.

1. Marifetlerini birer birer meydana çıkarıyor.

2. bularak ortaya çıkarmak


meydana çıkmak
Anlamı:

1. ortaya çıkmak, görünmek

Örnek:

1. İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi.

1. İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi.

2. belli olmak

Örnek:

1. Şafak serinliği içinde onun yükselmesini seyrederken ilk tahminimizde yanılmadığımız meydana çıktı.

1. Şafak serinliği içinde onun yükselmesini seyrederken ilk tahminimizde yanılmadığımız meydana çıktı.

3. yetişmek, büyümek

Örnek:

1. Altınyaprak Şirketi bizim son ekmek kapımızdı, bundan sonra iş bulabileceğim şüpheli, kardeşlerim daha meydana çıkmış sayılmaz.

1. Altınyaprak Şirketi bizim son ekmek kapımızdı, bundan sonra iş bulabileceğim şüpheli, kardeşlerim daha meydana çıkmış sayılmaz.


meydana dökmek
Anlamı:

1. hepsini sergilemek, ortaya dökmek


meydana düşmek
Anlamı:

1. bir iş yapmak için kendini ortaya atmak


meydana gelmek
Anlamı:

1. olmak, oluşmak

Örnek:

1. Kum tanelerinden meydana gelen yazıları okumaya çalışan Bünyamin bir hayli zorlandı.

1. Kum tanelerinden meydana gelen yazıları okumaya çalışan Bünyamin bir hayli zorlandı.

2. ortaya çıkmak

Örnek:

1. Müspet ve realist ilmî araştırmaların meydana gelebilmesi için istatistik bir zarurettir.

1. Müspet ve realist ilmî araştırmaların meydana gelebilmesi için istatistik bir zarurettir.


meydana getirmek
Anlamı:

1. olmasını sağlamak, oluşturmak

Örnek:

1. Yaşlandıkça gençleşen bir adam yalnız verdiği eserlerden değil bundan sonra meydana getireceklerinden dolayı mühimdir.

1. Yaşlandıkça gençleşen bir adam yalnız verdiği eserlerden değil bundan sonra meydana getireceklerinden dolayı mühimdir.


meydana koymak
Anlamı:

1. yapıp ortaya çıkarmak, göstermek


meydana vurmak
Anlamı:

1. belli etmek, ortaya çıkarmak

Örnek:

1. Beşikten beri ruhlarına akıtılan düşmanlığı meydana vurmak için tam fırsatı bulmuşlardı.

1. Beşikten beri ruhlarına akıtılan düşmanlığı meydana vurmak için tam fırsatı bulmuşlardı.


meydancı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Avlu, bahçe vb. yerleri süpürüp temizleyen hizmetli

2. Hapishane koğuşlarında ayak işlerini gören kimse

Örnek:

1. O kimseyi beklemezdi, böyle olduğu hâlde meydancılar birini çağırmaya geldikleri zaman, kalbi şiddetli şiddetli çarpmaya başlardı.

1. O kimseyi beklemezdi, böyle olduğu hâlde meydancılar birini çağırmaya geldikleri zaman, kalbi şiddetli şiddetli çarpmaya başlardı.

3. Mevlevi tekkelerinde konukları karşılayan, meydanı açan, Mevlevi raksını düzenleyen tarikat adamı


meydancık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Küçük meydan

Örnek:

1. Küçük bir grup meydancığa toplanmıştı.

1. Küçük bir grup meydancığa toplanmıştı.


meydancılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Meydancı olma durumu


meydanda
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ortada, ortalıkta, belli(II), açık, aşikâr

Örnek:

1. Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı.

1. Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı.