92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak
1. kalabalık içinde iyice dayak yemek
1. Vallahi meydan dayağı yesem bu kadar perişan olmazdım.
1. Vallahi meydan dayağı yesem bu kadar perişan olmazdım.
1. fırsat bulamamak
1. Bu beladan kurtulabilmek için bir çare düşünmeye meydan kalmadan Ali, bir gece kasabaya girdi.
1. Bu beladan kurtulabilmek için bir çare düşünmeye meydan kalmadan Ali, bir gece kasabaya girdi.
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Meydan savaşı
1. Meydan muharebesi yüz kilometrelik bir cephe üzerinde cereyan ediyordu.
1. Meydan muharebesi yüz kilometrelik bir cephe üzerinde cereyan ediyordu.
1. korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak
1. Hülasa yüz türlü yüzmek bilir, dalgıçlara meydan okurdu.
1. Hülasa yüz türlü yüzmek bilir, dalgıçlara meydan okurdu.
1. isim , isim , isim , isim , Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı
1. kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak
1. Sonra sultanın cevabına meydan vermeden döndü.
1. Sonra sultanın cevabına meydan vermeden döndü.
1. açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek
1. Marifetlerini birer birer meydana çıkarıyor.
1. Marifetlerini birer birer meydana çıkarıyor.
2. bularak ortaya çıkarmak
1. ortaya çıkmak, görünmek
1. İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi.
1. İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi.
2. belli olmak
1. Şafak serinliği içinde onun yükselmesini seyrederken ilk tahminimizde yanılmadığımız meydana çıktı.
1. Şafak serinliği içinde onun yükselmesini seyrederken ilk tahminimizde yanılmadığımız meydana çıktı.
3. yetişmek, büyümek
1. Altınyaprak Şirketi bizim son ekmek kapımızdı, bundan sonra iş bulabileceğim şüpheli, kardeşlerim daha meydana çıkmış sayılmaz.
1. Altınyaprak Şirketi bizim son ekmek kapımızdı, bundan sonra iş bulabileceğim şüpheli, kardeşlerim daha meydana çıkmış sayılmaz.
1. olmak, oluşmak
1. Kum tanelerinden meydana gelen yazıları okumaya çalışan Bünyamin bir hayli zorlandı.
1. Kum tanelerinden meydana gelen yazıları okumaya çalışan Bünyamin bir hayli zorlandı.
2. ortaya çıkmak
1. Müspet ve realist ilmî araştırmaların meydana gelebilmesi için istatistik bir zarurettir.
1. Müspet ve realist ilmî araştırmaların meydana gelebilmesi için istatistik bir zarurettir.
1. olmasını sağlamak, oluşturmak
1. Yaşlandıkça gençleşen bir adam yalnız verdiği eserlerden değil bundan sonra meydana getireceklerinden dolayı mühimdir.
1. Yaşlandıkça gençleşen bir adam yalnız verdiği eserlerden değil bundan sonra meydana getireceklerinden dolayı mühimdir.
1. belli etmek, ortaya çıkarmak
1. Beşikten beri ruhlarına akıtılan düşmanlığı meydana vurmak için tam fırsatı bulmuşlardı.
1. Beşikten beri ruhlarına akıtılan düşmanlığı meydana vurmak için tam fırsatı bulmuşlardı.
1. isim , isim , isim , isim , Avlu, bahçe vb. yerleri süpürüp temizleyen hizmetli
2. Hapishane koğuşlarında ayak işlerini gören kimse
1. O kimseyi beklemezdi, böyle olduğu hâlde meydancılar birini çağırmaya geldikleri zaman, kalbi şiddetli şiddetli çarpmaya başlardı.
1. O kimseyi beklemezdi, böyle olduğu hâlde meydancılar birini çağırmaya geldikleri zaman, kalbi şiddetli şiddetli çarpmaya başlardı.
3. Mevlevi tekkelerinde konukları karşılayan, meydanı açan, Mevlevi raksını düzenleyen tarikat adamı
1. isim , isim , isim , isim , Küçük meydan
1. Küçük bir grup meydancığa toplanmıştı.
1. Küçük bir grup meydancığa toplanmıştı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ortada, ortalıkta, belli(II), açık, aşikâr
1. Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı.
1. Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı.