Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
mensur

İlgili Kelimeler:

mensur şiir

Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , edebiyat , edebiyat , isim , isim , eskimiş , eskimiş , edebiyat , edebiyat , Düzyazı

Örnek:

1. Manzum teliflerim ve mensur tercümelerimle Türk sahnesine ettiğim hizmetin hakikaten bir değeri var mı?

1. Manzum teliflerim ve mensur tercümelerimle Türk sahnesine ettiğim hizmetin hakikaten bir değeri var mı?


Lisan : Arapça mens̱ūr

Telaffuz : mensu:ru

menşur
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yayılmış, dağıtılmış, neşredilmiş

2. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Prizma

3. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Padişah tarafından verilen vezirlik vb. bir unvanı gösteren bir ferman türü


Lisan : Arapça menşūr

Telaffuz : menşu:ru

mensur şiir
Anlamı:

1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Şiir yönü ağır basan düzyazı, şiirce


menteşe

İlgili Kelimeler:

boy menteşe, cermen menteşe, piyano menteşe, pomel menteşe, paravan menteşesi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kapı, pencere, mobilya kapakları vb. açılır kapanır şeylerde kullanılan, bir mille birbirine tutturulmuş, biri sabit, öbürü hareketli iki parçadan oluşmuş metal parça, reze


Lisan : Farsça bendkeşe

mentol
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Nane kokusu

2. kimya , kimya , kimya , kimya , Nane esansından elde edilen, renksiz, keskin kokulu bir tür alkol kristali


Lisan : Fransızca menthol

mentollü
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde mentol bulunan

Örnek:

1. Mentollü kâğıt mendil.

1. Mentollü kâğıt mendil.


mentor
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yönder


Lisan : Fransızca mentor

menü

İlgili Kelimeler:

ana menü, fiks menü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yemek listesi

2. Sofraya çıkarılacak yemeklerin hepsi

3. bilişim , bilişim , bilişim , bilişim , Komut veya seçenek listesi


Lisan : Fransızca menu

menus
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Alışılmış olan

2. Yabancılık çekmeyen, alışmış, alışık


Lisan : Arapça meʾnūs

Telaffuz : me:nus

menüsküs
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , 343 menisküs


Lisan : Latince

menzil
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan veya konaklanan yer

Örnek:

1. Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana / Biz menzile vararak atları çektik hana

1. Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana / Biz menzile vararak atları çektik hana

2. İki konak arasındaki uzaklık

3. Bir günlük yol

4. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Bir merminin ulaşabildiği uzaklık, erim (I)

Örnek:

1. Top menzili.

1. Top menzili.

5. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Ordunun cephe gerisi işlerinin bütünü

Örnek:

1. Ne yedi ne içti, bir menzil subayının bütün gayreti ile çalıştı.

1. Ne yedi ne içti, bir menzil subayının bütün gayreti ile çalıştı.

6. tarih , tarih , tarih , tarih , At değiştirmek veya konaklamak için kervanların ve posta tatarlarının indikleri bina veya han

7. tarih , tarih , tarih , tarih , Ok atma yarışlarında erişilen mesafe

Örnek:

1. Sonra yine menzil ölçülmüş, yeni bir rekor kırdığı anlaşılmıştır.

1. Sonra yine menzil ölçülmüş, yeni bir rekor kırdığı anlaşılmıştır.


Lisan : Arapça menzil

menzil atmak
Anlamı:

1. tarih , tarih , tarih , tarih , ok atma yarışlarında rekor kırmak


menzil beygiri gibi koşmak
Anlamı:

1. durup dinlenmeden çalışmak


menzil dikmek
Anlamı:

1. tarih , tarih , tarih , tarih , atılan ok ile kırılan rekorun yerini belirten taş dikmek


menzilci
Anlamı:

1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatarı


menzile
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Aşama, kerte, yükseklik derecesi


Lisan : Arapça menzile

mepsuten
Anlamı:

1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Yayılmış, açılmış bir biçimde


Lisan : Arapça mebsūṭen

Telaffuz : mepsu:ten

mera

İlgili Kelimeler:

mera bitkileri, mutlak mera, besi merası, dağ merası

Anlamı:

1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Otlak

Örnek:

1. Yağmurun altında çobanıyla beraber meraya çıktı, birdenbire şaşırdı.

1. Yağmurun altında çobanıyla beraber meraya çıktı, birdenbire şaşırdı.


Lisan : Arapça merʿā

mera bitkileri
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Meralarda kendiliğinden yetişen veya yetiştirilen, yem değeri olan veya olmayan tüm bitki türleri


merak

İlgili Kelimeler:

kırkmerak

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek

Örnek:

1. Biraz sonra yine bazı sesler işittim / Merak ile merdivenin başına gittim

1. Biraz sonra yine bazı sesler işittim / Merak ile merdivenin başına gittim

2. Bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği

Örnek:

1. Öteden beri güzel giyinmeye, güzel konuşmaya merakım vardır.

1. Öteden beri güzel giyinmeye, güzel konuşmaya merakım vardır.

3. Düşkünlük, heves

Örnek:

1. Meslek dışında biricik merakı, kendi tabiriyle hobisi fotoğrafçılıktı.

1. Meslek dışında biricik merakı, kendi tabiriyle hobisi fotoğrafçılıktı.

4. Kaygı, tasa


Lisan : Arapça merāḳ

Telaffuz : mera:kı

merak etmek
Anlamı:

1. anlamak veya öğrenmek istemek

Örnek:

1. Hiç merak etmezdim, yine de öğrenirdim dedikoduları.

1. Hiç merak etmezdim, yine de öğrenirdim dedikoduları.

2. kaygılanmak

Örnek:

1. Hele okuyanı, araştıranı hatta sadece neler oluyor diye merak edeni hiç yoktu aralarında.

1. Hele okuyanı, araştıranı hatta sadece neler oluyor diye merak edeni hiç yoktu aralarında.


Ön Takı : (bir şeyi)

merak getirmek
Anlamı:

1. kara sevdaya tutulmak


merak olmak
Anlamı:

1. anlamak veya öğrenmek isteği olmak

Örnek:

1. Bu iş bana merak oldu.

1. Bu iş bana merak oldu.


merak sarmak (veya duymak veya salmak)
Anlamı:

1. bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak

Örnek:

1. Bu adama, her gördüğüm vakit, merhamet ve korku ile karışık bir merak duyuyordum.

1. Bu adama, her gördüğüm vakit, merhamet ve korku ile karışık bir merak duyuyordum.

2. Miralay beyimiz, emekli olduktan sonra komisyonculuğa kalkan veya cins tavuk yetiştirmeye merak salan soydan değildir.

2. Miralay beyimiz, emekli olduktan sonra komisyonculuğa kalkan veya cins tavuk yetiştirmeye merak salan soydan değildir.


meraka düşmek
Anlamı:

1. meraklanmak

Örnek:

1. Sevecek birini görse bile acaba daha güzeli bulunmaz mı diye meraka düşer.

1. Sevecek birini görse bile acaba daha güzeli bulunmaz mı diye meraka düşer.

2. kaygılanmak