92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Asker
1. Aldı gam leşkeri gönül şehrini.
1. Aldı gam leşkeri gönül şehrini.
2. Ordu
Lisan : Farsça leşker
1. isim , isim , isim , isim , Güzel olma durumu, hoşluk
1. Evet, bu kadının tebessümünde başka letafet var.
1. Evet, bu kadının tebessümünde başka letafet var.
2. İncelik
1. Bu ne letafet, bu ne güzellik ya Rabbi diye mırıldandı.
1. Bu ne letafet, bu ne güzellik ya Rabbi diye mırıldandı.
Lisan : Arapça leṭāfet
Telaffuz : leta:fet
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Yaşama işlevlerinin ve bilincin çok zayıfladığı, çok derin ve sürekli patolojik uyku durumu
Lisan : Fransızca léthargie
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Letarji ile ilgili
Lisan : Fransızca léthargique
1. isim , isim , isim , isim , Letonya'da kullanılan dil, Letçe
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu dille yazılmış olan
Özel: Evet
1. isim , isim , isim , isim , Özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanlara verilen ad, tatlısu Frengi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Avrupalı gibi görünmeye özenen, züppe tavırlı
1. Orada levanten yaşamasından izlenimler edinerek öykülerine özgün bir atmosfer sağlar.
1. Orada levanten yaşamasından izlenimler edinerek öykülerine özgün bir atmosfer sağlar.
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu tavra özgü olan
1. Beyoğlu'nun dar, soğuk ve levanten bir salonu...
1. Beyoğlu'nun dar, soğuk ve levanten bir salonu...
Lisan : Fransızca levantin
1. isim , isim , isim , isim , Bir rüzgâr türü
1. Kışın sırtındaki paltoyu artık ne dıramudana ne de levanti rüzgârı uçurabiliyordu.
1. Kışın sırtındaki paltoyu artık ne dıramudana ne de levanti rüzgârı uçurabiliyordu.
levazım bölüğü, levazım sınıfı
1. isim , isim , isim , isim , Değişik iş kollarında gerekli olan şeyler, araç ve gereçler
1. Anadolu şehirleri, kasabaları, köyleri harıl harıl levazım gönderdiler.
1. Anadolu şehirleri, kasabaları, köyleri harıl harıl levazım gönderdiler.
2. Gerekli araç ve gereçleri sağlayan büro
1. Hayri Efendi ayakta bekledi, müsteşar kâğıdı okudu, levazım müdürü ile konuştu.
1. Hayri Efendi ayakta bekledi, müsteşar kâğıdı okudu, levazım müdürü ile konuştu.
3. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Ordunun geri hizmetinde ihtiyacı olan bütün malzeme veya bu malzemeyi sağlayan bölüm
1. Sağlık, levazım gibi geri hizmetlerde çalıştırılıyor, sedye, karavana taşıyorduk.
1. Sağlık, levazım gibi geri hizmetlerde çalıştırılıyor, sedye, karavana taşıyorduk.
Lisan : Arapça levāzim
Telaffuz : leva:zım
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Levazım işleriyle uğraşan askerî birlik
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Silahlı kuvvetlerin, silah ve cephanenin dışında kalan yiyecek, giyecek vb. gereksinimlerini sağlayan asker sınıfı
cenaze levazımatı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Gerekenler, lazım olan şeyler
1. Çamaşırlarını, elbiselerini, bütün eşya ve levazımatını da İngiltere'den getirtti.
1. Çamaşırlarını, elbiselerini, bütün eşya ve levazımatını da İngiltere'den getirtti.
2. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Askerî araç gereçlerin tümü
Lisan : Arapça levāzimāt
Telaffuz : leva:zıma:tı
1. isim , isim , isim , isim , Levazımat satan veya alan kimse
2. Öleni gömmek için gerekli malzemeyi satan kimse
1. isim , isim , isim , isim , Levazımcının görevi
1. İyi asker olmayan Cemal Paşa, mükemmel levazımcılık yapıyor.
1. İyi asker olmayan Cemal Paşa, mükemmel levazımcılık yapıyor.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Levende yakışır bir biçimde, yakışıklı ve gösterişli bir tarzda
Lisan : Farsça levendāne
Telaffuz : levenda:ne
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Osmanlı donanmasında ve kıyılarında görev yapan asker sınıfı
1. Kıyıdaki barakadan bizim leventler birer birer çıkıp denize dalarlardı.
1. Kıyıdaki barakadan bizim leventler birer birer çıkıp denize dalarlardı.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Uzun
1. Kuvvetle büyüyen levent kavaklardan başlar; sırasıyla meşe, ayva, köknar ve çamlarla biterdi.
1. Kuvvetle büyüyen levent kavaklardan başlar; sırasıyla meşe, ayva, köknar ve çamlarla biterdi.
3. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Boylu boslu, yakışıklı (kimse)
Lisan : Farsça levend
1. isim , isim , isim , isim , Dokuma tezgâhlarında üzerine çözgü ipliği veya ham kumaş sarılan, takılıp çıkarılabilen, ahşap veya metalden yapılmış, makara biçiminde büyük silindir
Lisan : İtalyanca levante
alçı levha, serlevha, reklam levhası, sayı levhası
1. isim , isim , isim , isim , Bir yere asılmak için yazılmış yazı, safiha
1. İçeri girince göze ilk çarpan şey duvardaki yazı levhaları oluyordu.
1. İçeri girince göze ilk çarpan şey duvardaki yazı levhaları oluyordu.
2. Tablo, resim
1. Resimci dükkânlarında Türkler aleyhinde birçok levhalar asılmıştı.
1. Resimci dükkânlarında Türkler aleyhinde birçok levhalar asılmıştı.
3. Tabela
Lisan : Arapça levḥa