92406 kayıt bulundu.
1. bir şeyin tarafını tutmuş olmak
1. Ben oldum olası ihtiyarlığın ve ihtiyarlamanın lehindeyim.
1. Ben oldum olası ihtiyarlığın ve ihtiyarlamanın lehindeyim.
2. birinin yararına olmak
3. bir kimseyi desteklemek
1. iyiliğini söylemek
2. hakkında iyi söz söylemek, desteklemek
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yandaş, taraftar
2. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Senet metninde, senet bedelinin kendisine ödenmesi yazılı olan kişi
Lisan : Arapça leh + Farsça -dār
Telaffuz : lehta:rı
1. isim , isim , isim , isim , Bir fotoğrafın, haritanın, desenin veya karikatürün özünü anlatan yazı
Lisan : Fransızca légende
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Eski Romalılarda piyade ve süvarinin oluşturduğu askerî birlik
2. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Fransa'da genellikle yabancılardan kurulu, birkaç takımdan oluşan piyade birliği
Lisan : Fransızca légion
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Lejyon asker
2. spor , spor , spor , spor , Yabancı uyruklu sporcu
Lisan : Fransızca légionnaire
Güneş lekeleri, güneş lekesi, sandık lekesi
1. isim , isim , isim , isim , Kirliliği gösteren iz
1. Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi.
1. Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi.
2. Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk
1. Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı.
1. Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı.
3. biyoloji , biyoloji , biyoloji , biyoloji , Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe
1. Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu.
1. Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu.
5. gök bilimi , gök bilimi , gök bilimi , gök bilimi , Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm
Lisan : Farsça leke, lekke
1. lekelemek
1. Çocuk, giysisini leke etmiş.
1. Çocuk, giysisini leke etmiş.
Ön Takı : (bir şeyi)
1. birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek
1. Annemi kıskanıyor, bana leke sürmek istiyor.
1. Annemi kıskanıyor, bana leke sürmek istiyor.
lekeci kili
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici
1. Fahim Bey bütün bunları lekeciye temizletip yine giyermiş.
1. Fahim Bey bütün bunları lekeciye temizletip yine giyermiş.
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Kumaşlardaki lekeleri çıkarmak için kullanılan bir kil türü
1. isim , isim , isim , isim , Doğa biçimlerini değil, boya biçimlerini değerlendiren ve boya vuruşundan doğan görüntünün, insanın iç coşkusunu anlatmaya yeter olduğunu savunan soyut resim anlayışı, taşizm
1. isim , isim , isim , isim , Lekelemek işi
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Namusa dokunur bir suç yükleme, iftira etme
1. Eski müdürlerini her gittikleri yerde olmadık iftiralarla lekelemeye çalışıyorlardı.
1. Eski müdürlerini her gittikleri yerde olmadık iftiralarla lekelemeye çalışıyorlardı.
1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi kirletmek, bir şey üzerinde leke oluşturmak
1. Kumaşı lekelemek.
1. Kumaşı lekelemek.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birine, namusa dokunur bir suç yüklemek
1. Durup dururken bir genci lekelemek güzel bir şey değil.
1. Durup dururken bir genci lekelemek güzel bir şey değil.
1. isim , isim , isim , isim , Lekelenmek işi
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Adı kötüye çıkma