92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokmak, taaffün etmek
1. Çöpler kokuşmuş.
1. Çöpler kokuşmuş.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kişi, toplum vb. bozularak özelliğini yitirmek, tefessüh etmek
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Koklaşmak
1. Öpüşürken, kokuşurken çıkageldi kocası...
1. Öpüşürken, kokuşurken çıkageldi kocası...
1. gizli tutulan bir iş anlaşılmak
1. Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler.
1. Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler.
1. insan veya nesnede bir kokunun etkisi kalmak
1. O yokken anası tarafından gönderildiğine şüphe olmayan bütün bu şeylere anasının kokusu sinmişti.
1. O yokken anası tarafından gönderildiğine şüphe olmayan bütün bu şeylere anasının kokusu sinmişti.
Ön Takı : (birinin veya bir şeyin)
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kokuşmuş, bozulmuş olan, müteaffin
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kokmuş
1. bir nesnenin kokusunu algılamak
1. Yaz yağmuru yağdığı vakit burada toprağın güzel kokusunu duymak mümkündür.
1. Yaz yağmuru yağdığı vakit burada toprağın güzel kokusunu duymak mümkündür.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , gizli tutulan bir şeyi sezmek
1. Yılların gazetecisisin oğlum, iyi haberin kokusunu kilometrelerce uzaktan alırsın.
1. Yılların gazetecisisin oğlum, iyi haberin kokusunu kilometrelerce uzaktan alırsın.
1. -i , -i , -i , -i , Hoş olmayan bir koku bırakmak
1. Sigara elimi kokuttu.
1. Sigara elimi kokuttu.
2. Bozulup kokmasına neden olmak, kokuşturmak
1. Eti kokutmak.
1. Eti kokutmak.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işi uzatarak çıkmaza sokmak
kolağası, kol ağzı, kol akımı, kol bağı, kolbastı, kolbaşı, kol böreği, kol değirmeni, kol demiri, kol emekçisi, kol kapağı, kol kemiği, kol kola, kol nizamı, kol saati, beşinci kol, çift kol, eğitsel kol, kafakol, karakol, karpuz kol, ön kol, sağkol, sağ kol, takma kol, kolu uzun, cırcır kolu, çengi kolu, dağ kolu, deve kolu, imdat kolu, iş kolu, kantar kolu, kapı kolu, keşif kolu, kumanda kolu, sürgü kolu, tulumba kolu, vites kolu, yay kolu, yürüyüş kolu, zuhuri kolu
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
2. Giyside vücudun bu bölümünü saran parça
1. Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu.
1. Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu.
3. Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
4. anatomi , anatomi , anatomi , anatomi , Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
5. bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
6. müzik , müzik , müzik , müzik , Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü
7. Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça
8. Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal (I), kısım, şube, branş
1. Türk Dil Kurumunun bilim ve uygulama kolları.
1. Türk Dil Kurumunun bilim ve uygulama kolları.
9. tarih , tarih , tarih , tarih , Karakol
1. Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu. Rahatça eğlenebilirlerdi.
1. Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu. Rahatça eğlenebilirlerdi.
10. İş takımı, ekip, grup
1. Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı.
1. Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı.
11. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Kanat
1. Sağ kol. Sol kol.
1. Sağ kol. Sol kol.
12. Dizi, düzen
1. Yürüyüş kolu.
1. Yürüyüş kolu.
13. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri
1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Bir elektrik akımında ana devreye eklenen kollarla evlere elektrik veren akım
1. bitkinin gövdesinden ayrılan bir dal bir yöne uzanmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , çevreye yayılmak, genişlemek, ulaşmak, uzanmak
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kadın bileziği
1. isim , isim , isim , isim , Bütün yufkanın içine kıyma, peynir, patates, ıspanak vb. konulup kol biçiminde sarılarak tepsiye döşenen ve fırında pişirilen bir börek türü
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Bulgur, yarma vb. tahılların öğütülmesinde kullanılan, kol gücü ile çalışan taş değirmen
1. isim , isim , isim , isim , Bir kapıyı kapadıktan sonra dışarıdan açılmaması için duvarla kapı arasına konan demir destek
1. Sonra kol demirinin usulca kaldırıldığını duyduk ve aralanan kapıdan içeriye süzüldük.
1. Sonra kol demirinin usulca kaldırıldığını duyduk ve aralanan kapıdan içeriye süzüldük.
1. isim , isim , isim , isim , Sadece beden gücünü kullanarak çalışan kimse
1. Bütün kol emekçilerine sıcak bakma eğilimini edindim.
1. Bütün kol emekçilerine sıcak bakma eğilimini edindim.
1. güvenlik amacıyla dolaşmak
1. Bunlar şehir subaşısının adamları, dizdarlardı. Kol geziyorlardı.
1. Bunlar şehir subaşısının adamları, dizdarlardı. Kol geziyorlardı.
2. dolaşmak
1. İnsanı üşütmeyen, ılık gezginci bir yağmur bulutu ağır ağır kol geziyordu.
1. İnsanı üşütmeyen, ılık gezginci bir yağmur bulutu ağır ağır kol geziyordu.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , kötü durum ve davranışlar çokça olmak
1. Bazı ülkelerde sansürün kol gezdiği görülüyor.
1. Bazı ülkelerde sansürün kol gezdiği görülüyor.
1. yardım etmek, korumak, himaye etmek
1. Sade çocuğuna değil, eşine de kol kanat gerer, ona da analık eder.
1. Sade çocuğuna değil, eşine de kol kanat gerer, ona da analık eder.
Ön Takı : (birine)