92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -den , -den , -i , -i , -den , -den , Kıskanma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi.
1. Kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kıskanma huyunda olan (kimse), günücü, haset, hasetçi, hasetli, hasut
1. İlk tanıştığımız günlerde ben kıskanç ve fenaydım.
1. İlk tanıştığımız günlerde ben kıskanç ve fenaydım.
1. isim , isim , isim , isim , Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, günücülük, hasetçilik, hasetlik, hasutluk
1. Biraz sonra hiddet, birikmiş kin, kıskançlık birdenbire infilak etti.
1. Biraz sonra hiddet, birikmiş kin, kıskançlık birdenbire infilak etti.
1. -i , -i , -i , -i , Kıskanmasına yol açmak
1. Onların masum sevinçleri öteki miniminileri de hazin hazin kıskandırmıştı.
1. Onların masum sevinçleri öteki miniminileri de hazin hazin kıskandırmıştı.
1. nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , Kıskanma işi yapılmak veya kıskanma işine konu olmak
1. -i , -i , -den , -den , -i , -i , -den , -den , Sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına, üstün durumda görünmesine dayanamamak
1. Mühür gözlüm seni elden / Sakınırım, kıskanırım
1. Mühür gözlüm seni elden / Sakınırım, kıskanırım
2. -i , -i , -i , -i , Herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, günülemek, hasetlenmek, haset etmek
3. Esirgemek, çok görmek
1. Benden bir dilim ekmeği kıskanırdı.
1. Benden bir dilim ekmeği kıskanırdı.
4. -i , -i , -i , -i , Bir şeye, en küçük saygısızlık gösterilmesine bile dayanamamak
1. Her Türk, yurdunu kıskanır.
1. Her Türk, yurdunu kıskanır.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yerinde olmayı istemek, imrenmek
1. isim , isim , isim , isim , Türlü maksatlarla iki şeyin arasına sokuşturulan, kıstırılan parça, kama, takoz
1. isim , isim , isim , isim , Kışkırtma, tahrik
1. Çünkü onlar, toplumun genel kültür düzeyine yatkın bir kışkırtıdan yana görünmüyorlar.
1. Çünkü onlar, toplumun genel kültür düzeyine yatkın bir kışkırtıdan yana görünmüyorlar.
kışkırtıcı ajan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kışkırtma işini yapan, muharrik
1. O kaçmalar, kovalamalar, kışkırtıcı hareketlerin hepsi onda da vardı.
1. O kaçmalar, kovalamalar, kışkırtıcı hareketlerin hepsi onda da vardı.
2. İnsanı bir şey yapmaya heveslendiren
1. isim , isim , isim , isim , İnsanları, bazı suçları işlemeye sürüklemekle görevli kimse
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kışkırtma işi yapılmak
1. Kışkırtılmış istekleri boşaltacak yer arayan hayalleriyle hiç tanımadıkları dünyalara uçuyorlardı.
1. Kışkırtılmış istekleri boşaltacak yer arayan hayalleriyle hiç tanımadıkları dünyalara uçuyorlardı.
1. isim , isim , isim , isim , Kışkırtmak işi, tahrik
2. Herhangi bir kişiye, gruba, kuruluşa veya devlete karşı girişilen ve onları sonradan ağır sonuçlar verecek bir karşı eylemde bulunmaya zorlayan, önceden tasarlanmış girişim, kışkırtı, provokasyon