92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Hint yağı ağacı
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Çok küçük gözlü (kimse)
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Hint yağı ağacı
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Tuvalet
1. Sabahleyin kalkınca ilk iş kenefe gitmek sonra el yüz yıkamaktır.
1. Sabahleyin kalkınca ilk iş kenefe gitmek sonra el yüz yıkamaktır.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Pis, berbat
Lisan : Arapça kenīf
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Eklem bacaklı hayvanlardan, örümceğimsiler sınıfına giren bir takım
kenet mili
1. isim , isim , isim , isim , İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu sivri ve kıvrık metal parça
1. çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak
1. Bu mevsimde kızlar ikişer, üçer kişilik gruplara ayrılır ve birbirlerine kenet gibi yapışırlardı.
1. Bu mevsimde kızlar ikişer, üçer kişilik gruplara ayrılır ve birbirlerine kenet gibi yapışırlardı.
1. isim , isim , isim , isim , Çatı ve öteki parçaların birleştirilmesinde kullanılan metal perçinler
1. -i , -i , -i , -i , Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine bağlamak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birbirine geçirerek bağlamak
1. Ellerini dizine kenetleyerek başını önüne eğdi, kaldı.
1. Ellerini dizine kenetleyerek başını önüne eğdi, kaldı.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkıca birbirinin üzerine kapamak
1. Baygınlığım sırasında bütün sözleri işitir, doktorun nabzımı tuttuğunu bilir ama dudaklarımı kenetler, ısırır, köpükler saçardım.
1. Baygınlığım sırasında bütün sözleri işitir, doktorun nabzımı tuttuğunu bilir ama dudaklarımı kenetler, ısırır, köpükler saçardım.
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Kenetlenme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kenetleme işine konu olmak
1. Sayfayı öyle sıkı bağlardı ki satırlar âdeta birbirine kenetlenirdi.
1. Sayfayı öyle sıkı bağlardı ki satırlar âdeta birbirine kenetlenirdi.
2. İki uzay aracı, birbirine eklenmek
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir konuda aynı tutum ve davranışı göstermek
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birbiriyle dayanışma içine girmek
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkıca birbirinin üzerine kapanmak, birbirine geçerek bağlanmak
1. Anası onunla konuştu, öteki konuşmadı, çenesi kenetlenmiş, ağzını açamıyordu.
1. Anası onunla konuştu, öteki konuşmadı, çenesi kenetlenmiş, ağzını açamıyordu.
ağzı kenetli
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kenedi olan
2. Kenetle birbirine bağlanmış bulunan, kenetlenmiş olan
1. İnce dudakları birbirine kenetli, taş gibi öylece oturuyor.
1. İnce dudakları birbirine kenetli, taş gibi öylece oturuyor.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birbirinin içine geçerek sıkıca kapanmış
kenevir helvası, kenevir yağı, Hint keneviri
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Kendirgillerden, sapındaki liflerden halat, çuval vb. kaba örgüler yapılan, iki evcikli bir bitki, kendir (Cannabis sativa)
1. isim , isim , isim , isim , Kenevir ve şeker karışımıyla yapılan bir helva türü
kengel sakızı, sütlü kengel
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Kenger
Lisan : Farsça kenger