92406 kayıt bulundu.
1. kendini vermek
1. Kendini bir ülkeye adayacak her kişi, bir kere bu yoldan geçmeli.
1. Kendini bir ülkeye adayacak her kişi, bir kere bu yoldan geçmeli.
Ön Takı : (birine veya bir şeye)
1. nazlanmak, gönülsüz davranmak
1. Kız kendisini ağır satmakta devam ediyor.
1. Kız kendisini ağır satmakta devam ediyor.
2. huylarını yavaş yavaş ortaya koymak
1. Müdüre göre idareci biraz çatkın olacak yani oldukça ağırdan satacak kendini.
1. Müdüre göre idareci biraz çatkın olacak yani oldukça ağırdan satacak kendini.
1. istemeyerek bir işi yapma durumuna girmek
1. Yabancı memurların karşısında bir çocuk gibi yaramazlık etmekten kendimi alamıyordum.
1. Yabancı memurların karşısında bir çocuk gibi yaramazlık etmekten kendimi alamıyordum.
1. kendini başkalarından değersiz görmek
1. Onun perişan kalbine ölümden beter bir felç illetini, kendini aşağı görme ukdesini yerleştirmiştir.
1. Onun perişan kalbine ölümden beter bir felç illetini, kendini aşağı görme ukdesini yerleştirmiştir.
2. İyi yetiştirilmemiş gençler hayatta hiçbir işe yaramıyorlar, kendilerini küçük görüyor ve asi oluyorlar.
2. İyi yetiştirilmemiş gençler hayatta hiçbir işe yaramıyorlar, kendilerini küçük görüyor ve asi oluyorlar.
1. bile bile tehlikeli bir işe girişmek
1. Kendinizi ateşe atıyorsunuz.
1. Kendinizi ateşe atıyorsunuz.
1. oyalanmak
1. Para kazanamadığın için para kazananları hor görüp alaya alarak kendini avutuyor olmalısın.
1. Para kazanamadığın için para kazananları hor görüp alaya alarak kendini avutuyor olmalısın.
1. başkalarına hoş, iyi, yetenekli görünmek
1. Kendini kibar okuyucularına beğendirebilmek için çok çalışmak zorundadır.
1. Kendini kibar okuyucularına beğendirebilmek için çok çalışmak zorundadır.
1. aklı ve muhakemesi yerinde olmak
2. baliğ olmak
3. ağırbaşlı olmak
4. kendinin ve çevresinin bilincine varmak
5. durum ve onuruna yakışacak biçimde davranmak
1. farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak
1. Hacı Arif Efendi bu kıyametin içinde yarım saat boşluktan sonra kendini bir bostanın içinde buldu.
1. Hacı Arif Efendi bu kıyametin içinde yarım saat boşluktan sonra kendini bir bostanın içinde buldu.
1. kendine özen göstermemek
1. Artık kendini bırakmak zorunda görünür gibi olan amcasının huzurundan çıktılar.
1. Artık kendini bırakmak zorunda görünür gibi olan amcasının huzurundan çıktılar.
2. çevre ile ilgisini keserek yalnız bir konuyla uğraşmak
1. O hayalleri kuran da o hatıralara kendini bırakan da bugünkü ben değil miyim?
1. O hayalleri kuran da o hatıralara kendini bırakan da bugünkü ben değil miyim?
3. gevşek, rahat bir biçimde kalmak
1. Pencere kenarında uzun bir mindere kendini bıraktı, gözlerini kapadı, öylece kaldı.
1. Pencere kenarında uzun bir mindere kendini bıraktı, gözlerini kapadı, öylece kaldı.
1. kişilik kazanmak
2. maddi ve manevi konularda durumunu düzeltmek
3. kendine gelmek
1. farklı işlerle aynı anda uğraşmaktan kötü durumda olmak
1. Kendini böyle sağa sola dağıttıkça tadına varılmaz bir mutluluk, esenlik duyuyordu
1. Kendini böyle sağa sola dağıttıkça tadına varılmaz bir mutluluk, esenlik duyuyordu
2. ne yaptığını bilmeyecek kadar içip kendinden geçmek
1. Onlar benim dostlarım, kendimi onların yanında dağıtmış olmam çok vahim değil.
1. Onlar benim dostlarım, kendimi onların yanında dağıtmış olmam çok vahim değil.
1. güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak, kaçmak
1. Zavallı ihtiyarlar, sabah oldu mu bir yangından kaçar gibi kendilerini evden dar atıyorlar, gece yarısına kadar kahvede oturuyorlar, kavga ediyorlar, uyukluyorlardı.
1. Zavallı ihtiyarlar, sabah oldu mu bir yangından kaçar gibi kendilerini evden dar atıyorlar, gece yarısına kadar kahvede oturuyorlar, kavga ediyorlar, uyukluyorlardı.
Ön Takı : (bir yere)
1. çok nazlı davranmak, ağırdan almak
1. Hâl böyleyken yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar.
1. Hâl böyleyken yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar.
2. özelliklerini azar azar ortaya koymak
1. daima kendi çıkarını kollamak, bencil davranmak
1. Ne diye herkes bu kadar rahatını sever, kendini düşünür?
1. Ne diye herkes bu kadar rahatını sever, kendini düşünür?
1. yaptığı bir davranış veya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya çıkarmak
1. Çünkü âdeta kendimi ele vermiştim.
1. Çünkü âdeta kendimi ele vermiştim.
1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , kendini çok önemli biri gibi görmek
1. beğenilecek niteliklerini ortaya koymak
1. Hadi susmayın, gösterin kendinizi bakalım!
1. Hadi susmayın, gösterin kendinizi bakalım!
2. ortaya çıkmak, belirmek
1. Babam aylığını alamadığı günlerde aç kalmak korkusu da kendini gösteriyordu.
1. Babam aylığını alamadığı günlerde aç kalmak korkusu da kendini gösteriyordu.
3. spor , spor , spor , spor , pas alabilmek için boş alana kaçmak
1. sıkıntı veya üzüntüden perişan olmak
1. Daha burada kendini harap edersen yukarılarda ne halt edeceksin?
1. Daha burada kendini harap edersen yukarılarda ne halt edeceksin?