92406 kayıt bulundu.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , İnandırma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Hepsini inandırabiliyordu buna, çünkü hepsi de buna inanmak için can atıyordu.
1. Hepsini inandırabiliyordu buna, çünkü hepsi de buna inanmak için can atıyordu.
2. İnandırma becerisi bulunmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İnandıran, inandırma özelliği olan
1. Ama ne kadar özden, ne kadar inandırıcı idi bir bilseniz.
1. Ama ne kadar özden, ne kadar inandırıcı idi bir bilseniz.
1. isim , isim , isim , isim , İnandırıcı olma durumu
1. Gerçek yaşamdan kaynaklandıkları yorumlarla desteklense de bir türlü inandırıcılık kazanamıyorlardı.
1. Gerçek yaşamdan kaynaklandıkları yorumlarla desteklense de bir türlü inandırıcılık kazanamıyorlardı.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , İnanmasını sağlamak
1. Annem, içerken babama kesinlikle karışılmaması gerektiğine kendini de inandırmıştı beni de.
1. Annem, içerken babama kesinlikle karışılmaması gerektiğine kendini de inandırmıştı beni de.
1. çok şaşırılan, hayret edilen veya hayranlık duyulan bir olayla karşılaşıldığında söylenen bir söz
1. O şaşırtıcı yükselişten sonra düştüğü bu durum inanılır şey değil.
1. O şaşırtıcı yükselişten sonra düştüğü bu durum inanılır şey değil.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İnanılması çok güç veya imkânsız olan
1. Dile kolaydı; o yandan bu yana hayatı monotonlaşmış, yirmi yılı inanılmaz bir sakinlik içinde geçirmişti.
1. Dile kolaydı; o yandan bu yana hayatı monotonlaşmış, yirmi yılı inanılmaz bir sakinlik içinde geçirmişti.
2. Az rastlanan, olağanüstü
1. Pencereden ancak birkaç metre yüksekte olduğu hâlde manzara inanılmaz derecede değişiyordu.
1. Pencereden ancak birkaç metre yüksekte olduğu hâlde manzara inanılmaz derecede değişiyordu.
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , İnanılabilir bir şeyin niteliği
2. İnanma eğilimi
1. -e , -e , -e , -e , Çabucak inanmak
1. Bu cadı lakırtısını duyunca ben de hoppadak inanıvermedim.
1. Bu cadı lakırtısını duyunca ben de hoppadak inanıvermedim.
Telaffuz : inanı'vermek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İnanı olan, bir şeye bütün varlığıyla inanmış bulunan, imanlı, mümin, mutekit
1. isim , isim , isim , isim , İnanmak işi
1. Sizi de inanmaya cebretmek isteyen bunamış bir inat ve ısrar ile söylüyor.
1. Sizi de inanmaya cebretmek isteyen bunamış bir inat ve ısrar ile söylüyor.
1. -e , -e , -e , -e , Bir şeyi doğru olarak benimsemek
1. Bizim şairlerimiz sanatın sanat için olduğuna inanırlar, başka bir ereği olabileceği akıllarına gelmez.
1. Bizim şairlerimiz sanatın sanat için olduğuna inanırlar, başka bir ereği olabileceği akıllarına gelmez.
2. Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek
1. Ben size inanırım.
1. Ben size inanırım.
3. Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek
1. Bu başın bir kadına değil, bir hamala ait olduğuna inanmak zor değildi.
1. Bu başın bir kadına değil, bir hamala ait olduğuna inanmak zor değildi.
4. Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek
1. Tanrı'ya inanmak.
1. Tanrı'ya inanmak.
5. Kanarak aldanmak
1. Her reklama inanmayın.
1. Her reklama inanmayın.
6. İman etmek
1. isim , isim , isim , isim , İnanmamazlık
1. Geleceğe inanmazlık, maddi şartlardan daha büyük rol oynamaktadır.
1. Geleceğe inanmazlık, maddi şartlardan daha büyük rol oynamaktadır.