Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
inat

İlgili Kelimeler:

eşek inadı, gâvur inadı, katır inadı, keçi inadı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim

Örnek:

1. Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir.

1. Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir.

2. Birine karşı çıkma, karşı düşünce ileri sürme

Örnek:

1. İddia kızışmış, âdeta inat hâlini almıştı.

1. İddia kızışmış, âdeta inat hâlini almıştı.

3. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , İnatçı


Lisan : Arapça ʿinād

inat etmek
Anlamı:

1. direnmek, diretmek, ayak diremek

Örnek:

1. Bizim sevgili, akıllı küçük kardeşimiz çişini söylememekte inat ediyordu.

1. Bizim sevgili, akıllı küçük kardeşimiz çişini söylememekte inat ediyordu.


inatçı

İlgili Kelimeler:

inatçı keçi

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ayak direyen, inat eden, anut, muannit, direngen

Örnek:

1. Akşam ezanı sokaktaki çocukların inatçı, oyunbozan çığlıklarını bastırıyor.

1. Akşam ezanı sokaktaki çocukların inatçı, oyunbozan çığlıklarını bastırıyor.


inatçı keçi
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Çok inat eden kimse


inatçılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İnatçı olma durumu, direngenlik, inatlık, anutluk, muannitlik


inatla
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ayak direyerek

Örnek:

1. Gene de her ikimiz de inatla sarıldık kendi aldatmacamıza.

1. Gene de her ikimiz de inatla sarıldık kendi aldatmacamıza.


Telaffuz : ina'tla

inatlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İnatlaşmak işi

Örnek:

1. Muhtarla hiç aram yoktu, babamın sağlığından beri sürüp gelen bir inatlaşma vardı.

1. Muhtarla hiç aram yoktu, babamın sağlığından beri sürüp gelen bir inatlaşma vardı.


inatlaşmak fiil
Anlamı:

1. -le , -le , -le , -le , Karşılıklı inat etmek

2. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İnat etmek

Örnek:

1. Soğukluğu kırmak için bir hafta, bazen iki hafta inatlaşacaktın.

1. Soğukluğu kırmak için bir hafta, bazen iki hafta inatlaşacaktın.


inatlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İnatçılık


inayet
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , İyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf

Örnek:

1. Gayret bizden, inayet Allah'tan.

1. Gayret bizden, inayet Allah'tan.


Lisan : Arapça ʿināyet

Telaffuz : ina:yet

inayet etmek (veya eylemek)
Anlamı:

1. iyilik ve yardım etmek, kayırmak, lütfetmek


inayet ola
Anlamı:

1. `Allah versin` anlamında, dilencileri savmak için kullanılan bir söz


inayette bulunmak
Anlamı:

1. inayet etmek


inç
Anlamı:

1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Uzunluğu 2,54 santimetre olan İngiliz uzunluk ölçü birimi, parmak, pus


Lisan : İngilizce inch

ıncalız
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Turşusu yapılan bir tür küçük yaban soğanı


ince

İlgili Kelimeler:

ince ağrı, ince ayrım, ince bağırsak, ince donanma, ince düşünceli, ince gül yağı, ince hastalık, ince iş, ince karın ağrısı, ince kesim, ince saz, ince ses, ince sıva, ince tutkal, ince ünlü, ince yağ, ince yapılı, ince zar, inceden inceye

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı

Örnek:

1. İnce minare. İnce değnek. İnce kitap.

1. İnce minare. İnce değnek. İnce kitap.

2. Zayıf

Örnek:

1. Sarışın, kuru, ince bir kadındı.

1. Sarışın, kuru, ince bir kadındı.

3. Taneleri ufak, iri karşıtı

Örnek:

1. İnce un. İnce kum.

1. İnce un. İnce kum.

4. Aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı

Örnek:

1. İnce nakış.

1. İnce nakış.

5. Ayrıntılı

Örnek:

1. Bugün temizlikçi geliyor. Şöyle ince bir temizliğe...

1. Bugün temizlikçi geliyor. Şöyle ince bir temizliğe...

6. Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar)

7. Tiz (ses), pes karşıtı

Örnek:

1. İnce bir çocuk sesinin hırçınlaştığı, ağladığı işitildi.

1. İnce bir çocuk sesinin hırçınlaştığı, ağladığı işitildi.

8. Hafif, gücü az

Örnek:

1. Hiçbir hareket bu gülüş kadar belirsiz ve ince değildir.

1. Hiçbir hareket bu gülüş kadar belirsiz ve ince değildir.

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı

Örnek:

1. Aletler, uzun denemelerin, ince hesapların, birbirini tamamlayan bilgi ve diğer aletlerin mahsulüdür.

1. Aletler, uzun denemelerin, ince hesapların, birbirini tamamlayan bilgi ve diğer aletlerin mahsulüdür.

10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif, kaba karşıtı

Örnek:

1. Bu gülümseyişte, herkesin hemen seçemeyeceği bir ince alay gizli.

1. Bu gülümseyişte, herkesin hemen seçemeyeceği bir ince alay gizli.


ince ağrı
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Verem


ince ayar
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , `Olayların istenilen doğrultuda gelişmesi için girişimde bulunmak` anlamında ince ayar vermek ve ince ayar çekmek deyimlerinde kullanılan bir söz


ince ayrım
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , En küçük ayrıntı, çalar, nüans


ince bağırsak
Anlamı:

1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Sindirim borusunun mideden kalın bağırsağa kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi görevini yapan bölümü


ince donanma
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , denizcilik , denizcilik , isim , isim , eskimiş , eskimiş , denizcilik , denizcilik , Hafif gemilerden kurulmuş donanma


ince düşünceli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ayrıntılı bir biçimde düşünen

Örnek:

1. Bu kadar ince düşünceli bir kardeşi kim nerede bulurdu?

1. Bu kadar ince düşünceli bir kardeşi kim nerede bulurdu?


ince düşüncelilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İnce düşünceli olma durumu

Örnek:

1. Yalnız ağabeyim bir ince düşüncelilik yapıp annem ve babam için birkaç şekerleme ayırıyordu.

1. Yalnız ağabeyim bir ince düşüncelilik yapıp annem ve babam için birkaç şekerleme ayırıyordu.


ince düşünmek
Anlamı:

1. ayrıntılı bir biçimde düşünmek


ince eleyip (veya eğirip) sık dokumak
Anlamı:

1. bir şeyi bütün ayrıntılarıyla araştırmak, gözden veya elden geçirmek

Örnek:

1. Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu.

1. Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu.