92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Sonbahar
1. Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda.
1. Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda.
Lisan : Farsça ḫazān
Telaffuz : haza:nı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Solgun, sararmış, solmuş
1. Sıska ve hazandide söğüt ormancığının içindeki geniş yolu takip ederken, sanki durmak istiyordu.
1. Sıska ve hazandide söğüt ormancığının içindeki geniş yolu takip ederken, sanki durmak istiyordu.
Lisan : Farsça ḫazāndīde
Telaffuz : hazandi:de
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Barış
Lisan : Arapça ḥażar
1. isim , isim , isim , isim , VI-X. yüzyıllar arasında Hazar Denizi'nin ve Kafkasların kuzeyinde yaşamış bir Türk boyu veya bu boydan olan kimse
Özel: Evet
1. isim , isim , isim , isim , Hazar Türkçesi
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu Türkçeyle yazılmış olan
Özel: Evet
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Barışla ilgili, seferî karşıtı
Lisan : Arapça ḥażarī
Telaffuz : hazari:
1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , ekonomi , ekonomi , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , ekonomi , ekonomi , Hazcılığı benimseyen ve savunan, hedonist
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Zevki, insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti, hedonizm
2. Hazza, fiziksel zevke hastalık derecesinde düşkünlük, hedonizm
3. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Ekonomik etkinliğin, hazzın en yüksek derecesine varacak biçimde geliştirilmesi öğretisi, hedonizm
1. -i , -i , eskimiş , eskimiş , -i , -i , eskimiş , eskimiş , Gidermek, kaldırmak, çıkarmak, silmek
Lisan : Arapça ḥaẕf + Türkçe etmek
Telaffuz : ha'zfetmek
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Usta, uz (hekim)
1. Şimdi eskisi gibi mi, İstanbul'da hazık hekimden geçilmiyor.
1. Şimdi eskisi gibi mi, İstanbul'da hazık hekimden geçilmiyor.
Lisan : Arapça ḥāẕiḳ
Telaffuz : ha:zık
hazmetmek
1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Sindirim
2. Benimseme, kabul etme
Lisan : Arapça hażm
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yersiz davranışlara, dokunaklı sözlere aldırmayan, içi geniş (kimse)
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Benimseyen, katlanan, kabullenen bir biçimde
1. Bektaş sakin, duru, hazımlı cevap veriyor, açıklama yapıyordu.
1. Bektaş sakin, duru, hazımlı cevap veriyor, açıklama yapıyordu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yediklerini kolay sindiremeyen
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yersiz davranışlara karşı susmak elinden gelmeyen (kimse)
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Benimseyemeyen, katlanamayan, kabullenemeyen
1. isim , isim , isim , isim , Sindirim sisteminin iyi çalışmaması durumu
1. Öyle doydum ki hazımsızlığa bile uğradım.
1. Öyle doydum ki hazımsızlığa bile uğradım.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Benimseyememe, katlanamama, kabullenememe
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hüzünlü
1. Her şey dayanılmayacak kadar hazindi.
1. Her şey dayanılmayacak kadar hazindi.
Lisan : Arapça ḥazīn
hazine bonosu, kelime hazinesi, sözcük hazinesi, söz hazinesi
1. isim , isim , isim , isim , Altın, gümüş, mücevher vb. değerli eşya yığını, büyük servet
1. Dünyanın hazinelerine başını çevirip bakmazdı.
1. Dünyanın hazinelerine başını çevirip bakmazdı.
2. Değerli şeylerin saklandığı yer
3. Değerli bir şeyin çok bulunduğu yer
1. Asker mektupları en saf, en halis duyguların, sevgilerin ve hasretlerin hazinesidir.
1. Asker mektupları en saf, en halis duyguların, sevgilerin ve hasretlerin hazinesidir.
4. Gömülü veya saklıyken bulunan değerli şeylerin bütünü
5. Kaynak
1. Ağaç, rutubetin hazinesidir.
1. Ağaç, rutubetin hazinesidir.
6. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Devlet malı veya parası
7. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Devlet malının veya parasının saklandığı yer
8. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Devletin altın, döviz, bono ve nakit işlemlerini maliye ile birlikte düzenleme görevini üstlenen makam
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Büyük bağlılık duyulan, değer verilen şey veya kimse
Lisan : Arapça ḫazīne
Telaffuz : hazi:ne
1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Maliyenin her yıl bütçe kanunu ile aldığı yetkiye dayanarak aynı kanunla belirlenen sınırı aşmamak üzere çıkardığı ve bankalara iskonto ettirdiği en çok bir yıl vadeli borç senedi
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Bir hazineyi bekleyen, yöneten kimse
Lisan : Arapça ḫazīne + Farsça -dār
Telaffuz : hazi:neda:rı
hazır beton, hazırcevap, hazır çorba, hazır değer, hazır giyim, hazır kahve, hazır kıta, hazırlop, hazır mama, hazır para, hazır yemek, hazır yiyici, hâlihazır
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, anık, amade, müheyya
1. Her şey emre müheyya, hazır bir vaziyette bekliyor.
1. Her şey emre müheyya, hazır bir vaziyette bekliyor.
2. Belli bir işe yarayacak, kullanılacak bir duruma getirilmiş
1. Yemek hazır, buyurun.
1. Yemek hazır, buyurun.
3. Belirli bir biçimde yapılmış olarak satılan, alıcı bekleyen, ısmarlama karşıtı
1. Hazır elbise. Hazır ayakkabı.
1. Hazır elbise. Hazır ayakkabı.
4. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir işi yapmak için gereken her şey tamamlanmış olarak
1. İçindeki her şeyle birlikte dünyayı fethetmeye artık kendilerini hazır hissediyorlardı.
1. İçindeki her şeyle birlikte dünyayı fethetmeye artık kendilerini hazır hissediyorlardı.
5. zarf , zarf , zarf , zarf , Fırsattan yararlanarak
1. Hazır çıkmışken yağ ile pirinç alayım.
1. Hazır çıkmışken yağ ile pirinç alayım.
Lisan : Arapça ḥāżir