92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Temiz hava alması sağlanmak, havası değiştirilmek
1. Oda her gün havalanmalı.
1. Oda her gün havalanmalı.
2. Yerden ayrılıp göğe yükselmek
1. Top ileri geri her havalandıkça bar bar bağırıyorlardı.
1. Top ileri geri her havalandıkça bar bar bağırıyorlardı.
3. Bir şey hava akımıyla yer değiştirmek
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kibirli, gururlu, çalımlı davranışlarda bulunmak
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yerinde oturamaz duruma gelmek
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Beğenilmeyen davranışlarda bulunmak
1. çok sevinmek
1. Buna pek sevinmişti, oğlum memur oldu diye havalara uçuyordu.
1. Buna pek sevinmişti, oğlum memur oldu diye havalara uçuyordu.
havalename
1. isim , isim , isim , isim , Bir işi bir başkasının sorumluluğuna bırakma, ısmarlama, devretme
1. Bütün belgelerin bakanlığa havalesi gerekiyor.
1. Bütün belgelerin bakanlığa havalesi gerekiyor.
2. Banka, postane vb. aracılığıyla gönderilen para
1. Ay başında havaleyi postaneye yatırdım.
1. Ay başında havaleyi postaneye yatırdım.
3. Postane, banka vb. aracılığıyla para gönderildiğinde gönderenle alacak olanın adları ve para miktarı yazılı kâğıt, havale kâğıdı, havalename
4. tıp , tıp , tıp , tıp , Genellikle çocuklarda görülen, ateşli veya ateşsiz olan çırpınma nöbetleri
1. Yeşil kadifeden dikilmiş yarım baklava şeklinde muska çok ufakken üzerine gelen havaleden Fikret'i kurtarırmış.
1. Yeşil kadifeden dikilmiş yarım baklava şeklinde muska çok ufakken üzerine gelen havaleden Fikret'i kurtarırmış.
5. Bir arsayı çevirmek, kapamak için çekilen perde veya duvar
1. Bu ufacık binayı bahçe ve bostan, ahır ve selamlık gibi müştemilatından birtakım duvarlar, bölmeler, havalelerle öyle bir ayırtmış...
1. Bu ufacık binayı bahçe ve bostan, ahır ve selamlık gibi müştemilatından birtakım duvarlar, bölmeler, havalelerle öyle bir ayırtmış...
6. Yüksek ve büyük bir görünüşü olma
Lisan : Arapça ḥavāle
Telaffuz : hava:le
1. bir şeyin alınmasını, yapılmasını bir kimseye bırakmak, ısmarlamak, devretmek
1. Mahkemeye havale edeceğim, orada bülbül gibi söylersin.
1. Mahkemeye havale edeceğim, orada bülbül gibi söylersin.
2. yollamak, göndermek
1. postane veya banka yoluyla para gelmek
2. genellikle çocuklara çoğu zaman bayılma, yüksek ateşle beraber çırpınma krizleri gelmek
1. postane, banka vb. aracılığıyla birine para ödenmesini sağlamak
1. Posta ile beş milyon liralık bir havale gönderdim.
1. Posta ile beş milyon liralık bir havale gönderdim.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Havalesi olan
2. Gereğinden çok yüksek, yıkılacak gibi olan
1. Eşya havalelidir, arabacı dikkat etsin.
1. Eşya havalelidir, arabacı dikkat etsin.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Havale
Lisan : Arapça ḥavāle + Farsça nāme
Telaffuz : hava:lena:me
1. isim , isim , isim , isim , Yöre (I)
1. Adapazarı havalisinde de buna mümasil bir hadise vukua geldi.
1. Adapazarı havalisinde de buna mümasil bir hadise vukua geldi.
Lisan : Arapça ḥavālī
Telaffuz : hava:li:
havalı direksiyon, havalı fren, havalı tulumba
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Herhangi bir nitelikte havası olan
1. O murdar kokulu, ağır havalı yere...
1. O murdar kokulu, ağır havalı yere...
2. İyi, temiz hava alan, havadar
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işi gereğince benimsemeyen, önemsemeyen
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Göz alıcı, çekici, albenisi olan
1. Havalı kız.
1. Havalı kız.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kibirli, çalımlı, gururlu
6. teknik , teknik , teknik , teknik , Sıkıştırılmış hava ile çalışan (alet vb.)
1. isim , isim , teknik , teknik , isim , isim , teknik , teknik , Hidrolik düzen ile kolayca hareket sağlayabilen motorlu taşıt direksiyonu
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Özellikle tanker kurtarmada kullanılan ve basınçlı hava ile çalışan araç
1. isim , isim , isim , isim , Uluslararası veya şehirler arası hava yolu ulaşımı için gerekli teknik ve ticari kuruluşların bütünü
2. Bu altyapının yerleştirilmesini, işletilmesini ve geliştirilmesini sağlayan kuruluş
Telaffuz : hava'limanı
havaneli, havan topu
1. isim , isim , isim , isim , İçinde bir şey dövüp ufalamaya yarayan, tahta, taş, maden veya plastikten yapılan kap
2. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Havan topu
3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Tütün kıyma makinesi
Lisan : Farsça hāven
1. `başkasına yardım edecek veya yüreklendirecek gücü olmadığı hâlde öyle görünüp yardakçılık eden kimse` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Üstün atış gücüne sahip bir tür kısa namlulu top, havan
1. boşuna uğraşmak
1. Havanda su dövmeyelim, önce namussuzu bulalım sonra bunları konuşalım.
1. Havanda su dövmeyelim, önce namussuzu bulalım sonra bunları konuşalım.
1. isim , isim , isim , isim , Havanda bir şeyi dövmeye yarayan tokmak
Telaffuz : hava'neli
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yardımcı
2. din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , Hz. İsa'nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her biri
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bağlı olduğu önderinin düşünce ve inançlarını yayan kimse
Lisan : Arapça ḥavārī
Telaffuz : hava:ri:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Duyumlar, duygular
Lisan : Arapça ḥavāss
Telaffuz : hava:s