92406 kayıt bulundu.
1. çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak
1. Bu haberi patlatacak olan gazete en az bir hafta gündemi belirlemiş olacak.
1. Bu haberi patlatacak olan gazete en az bir hafta gündemi belirlemiş olacak.
1. isim , isim , isim , isim , Yurt ve dünya olaylarını toplayıp yayımlayan kuruluş
1. kendisine bildirilmek, öğrenmek, bilgi edinmek
1. Sizden haber almayalı bir seneden fazla oldu.
1. Sizden haber almayalı bir seneden fazla oldu.
1. isim , isim , isim , isim , Radyonun, televizyonun ve çeşitli haber ajanslarının günün iç ve dış olayları konusunda kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayımladıkları kısa metin
1. isim , isim , isim , isim , Bağlı bulundukları iletişim organlarına bölgesel ve yerel haberleri iletmekle görevli birim
1. herhangi bir araçla bildirmek
1. Kayıkları olmayanlar, mahalledeki en alışık oldukları kira sandallarına haber gönderirler.
1. Kayıkları olmayanlar, mahalledeki en alışık oldukları kira sandallarına haber gönderirler.
1. isim , isim , isim , isim , Haber değeri olan bilginin alındığı kişi veya yer
1. Gazeteci haber kaynağını açıklamak zorunda değildir.
1. Gazeteci haber kaynağını açıklamak zorunda değildir.
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Bildirme kipi
1. isim , isim , isim , isim , Bir yayın organının haberleri derleyip toparlamak ve değerlendirmekle sorumlu ve yükümlü haber birimi
1. haber göndermek
1. Ben bu sevdadan vazgeçmez iken / Gizli gizli haber salıp durmasın
1. Ben bu sevdadan vazgeçmez iken / Gizli gizli haber salıp durmasın
1. isim , isim , isim , isim , Ses düzeni, ses geçirmezlik özelliği ile radyo, televizyon vb. yayın organlarında yalnız haber okunmak için ayrılmış özel bölüm veya oda
1. bildirmek, haber ulaştırmak
1. O evlerin ısıtılacağını, akşama sıcak yemek yapılacağını, evlerin ıssız olmadığını haber verirdi.
1. O evlerin ısıtılacağını, akşama sıcak yemek yapılacağını, evlerin ıssız olmadığını haber verirdi.
2. bir durumun, bir olayın belirtisi olmak
1. Günlerden beri artan iştahsızlık ve derin yorgunluk fena günlerin yaklaştığını haber vermiş olabilirdi.
1. Günlerden beri artan iştahsızlık ve derin yorgunluk fena günlerin yaklaştığını haber vermiş olabilirdi.
1. isim , isim , isim , isim , Haber getiren kimse, ulak
2. Bir haberi usulünce hazırlayan ve yayın organlarında yayımlayan kimse
3. Muhbir, ihbar eden kimse
1. Kaçakçı kamyonları bazen, o da bir habercinin yardımı ile içeride yakalanmakta.
1. Kaçakçı kamyonları bazen, o da bir habercinin yardımı ile içeride yakalanmakta.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir durumun, bir olayın belirtisi
1. Bu bulutlar yağmurun habercisi olsa gerek.
1. Bu bulutlar yağmurun habercisi olsa gerek.
5. tarih , tarih , tarih , tarih , Karakulak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Haberli, bilgili
1. Olup bitenden haberdardır.
1. Olup bitenden haberdardır.
Lisan : Arapça ḫaber + Farsça -dār
1. haber vermek, bildirmek
1. Kararımızdan Nedret'in arkadaşlarını da haberdar etmeliyiz.
1. Kararımızdan Nedret'in arkadaşlarını da haberdar etmeliyiz.
1. bilgi edinmek, haber almak
1. Annem de ben de bundan haberdar olmadık.
1. Annem de ben de bundan haberdar olmadık.
1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , bir kimse veya bir konuda bilgi istemek
1. bilgisi olmak, bilmek
1. Annesinin bir şeyden haberi olmadığı için hemen söze karıştı.
1. Annesinin bir şeyden haberi olmadığı için hemen söze karıştı.