Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
Aliağa
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , İzmir iline bağlı ilçelerden biri


Özel: Evet

Telaffuz : ali'ağa

alıç

İlgili Kelimeler:

alıç marmeladı

Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Hünnapgillerden, kırlarda kendiliğinden yetişen, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, sert odunlu bir ağaç, gövem eriği, geyik dikeni, akdiken (Crataegus monogyna)

Örnek:

1. Sık pırnallıklar, erguvan, defne, alıç kümeleri yer yer yolu boğuyor.

1. Sık pırnallıklar, erguvan, defne, alıç kümeleri yer yer yolu boğuyor.

2. Bu ağacın mayhoş yemişi


Lisan : Farsça aluça

alıç marmeladı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alıç ve şekerden yapılan ezme


alicenap
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Cömert

2. Onurlu, şerefli

Örnek:

1. Senin annen mert, doğru ve alicenap bir kadındır.

1. Senin annen mert, doğru ve alicenap bir kadındır.

3. zarf , zarf , zarf , zarf , Onurlu, şerefli bir biçimde

Örnek:

1. Başkalarını tesir altında bırakması, zamanında alicenap davranması onun hakikaten kuvvetli bir kadın olduğunu ispat etmektedir.

1. Başkalarını tesir altında bırakması, zamanında alicenap davranması onun hakikaten kuvvetli bir kadın olduğunu ispat etmektedir.


Lisan : Arapça ʿālī + cenāb

Telaffuz : a:li:cenap

alicenaplık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alicenap olma durumu

Örnek:

1. Alicenaplık gösterdiler, tebessümleriyle beni af buyurduklarını anlattılar.

1. Alicenaplık gösterdiler, tebessümleriyle beni af buyurduklarını anlattılar.


alıcı

İlgili Kelimeler:

alıcı kuş, alıcı ödemeli, az alıcı, can alıcı, gelin alıcı, göz alıcı, ışınım alıcısı, televizyon alıcısı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Satın almak isteyen kimse, müşteri

Örnek:

1. Sonra, mal satışı her şeyden önce bir organizasyon, bir alıcı ve pazar yerleri bulma işidir.

1. Sonra, mal satışı her şeyden önce bir organizasyon, bir alıcı ve pazar yerleri bulma işidir.

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kendisine bir şey gönderilen kimse

3. fizik , fizik , fizik , fizik , Almaç

4. sinema , sinema , televizyon , televizyon , sinema , sinema , televizyon , televizyon , Kamera

5. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Azrail


alıcı bulmak
Anlamı:

1. müşteri bulmak


alıcı çıkmak
Anlamı:

1. müşteri olmak

Örnek:

1. Eski evlerimiz yandı, yıkıldı. Biz onlar içinde yaşayamaz olduk, alıcı çıkınca yıkıcılara sattık.

1. Eski evlerimiz yandı, yıkıldı. Biz onlar içinde yaşayamaz olduk, alıcı çıkınca yıkıcılara sattık.

2. istemek, talip olmak

Örnek:

1. İzmir'den gelmiş birtakım hanımlar onu kız sanıp alıcı çıktılar.

1. İzmir'den gelmiş birtakım hanımlar onu kız sanıp alıcı çıktılar.


alıcı gözüyle bakmak
Anlamı:

1. inceden inceye gözden geçirmek

Örnek:

1. Şimdiye kadar pek alıcı gözüyle bakmamıştı.

1. Şimdiye kadar pek alıcı gözüyle bakmamıştı.


alıcı kılığına girmek
Anlamı:

1. müşteri gibi davranmak


alıcı kuş
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Avcı kuş


alıcı kuşun ömrü az olur
Anlamı:

1. `başkalarına saldırmayı alışkanlık edinen kimsenin düşmanı çok olur, bu düşmanlar onun canına kıyarlar` anlamında kullanılan bir söz


alıcı ödemeli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Taşıma ücreti alıcı tarafından ödenen (gönderi)


alıcılık

İlgili Kelimeler:

can alıcılık

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alıcı olma durumu


alidat
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Verniyeyi taşıyan bölümden ve cetvelden oluşan açı ölçme aracı


Lisan : İngilizce alidade

alifatik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , kimya , kimya , sıfat , sıfat , kimya , kimya , Açık zincirli olan (organik madde)


Lisan : Fransızca aliphatique

alık

İlgili Kelimeler:

alık salık

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sersem olan, budala, ebleh

Örnek:

1. Sen ne alık herifsin be? Beni duyuyor musun?

1. Sen ne alık herifsin be? Beni duyuyor musun?


alık salık
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aptal

Örnek:

1. Hısım akrabası budala, alık salık kimselermiş.

1. Hısım akrabası budala, alık salık kimselermiş.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Aptalca

Örnek:

1. Alık salık kâğıt oynamaktan kürek çekmeyi de unuttun.

1. Alık salık kâğıt oynamaktan kürek çekmeyi de unuttun.


alıkça
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Alık benzeri

Örnek:

1. Yüzünde hayli alıkça denebilecek bön bir mutluluk ifadesi vardı.

1. Yüzünde hayli alıkça denebilecek bön bir mutluluk ifadesi vardı.

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (alı'kça) Alık olana yaraşır bir biçimde

Örnek:

1. O andaki hayretimi hatırladıkça / Rejisöre bakakaldım öyle alıkça.

1. O andaki hayretimi hatırladıkça / Rejisöre bakakaldım öyle alıkça.


alıklaşabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alıklaşabilmek işi


alıklaşabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Alıklaşma ihtimali bulunmak


alıklaşıverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alıklaşıvermek işi


alıklaşıvermek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak alıklaşmak


alıklaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Alıklaşmak durumu


alıklaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Alık duruma gelmek, bir şey karşısında aptallaşıp şaşırmak, şaşkınlaşmak, aptallaşmak

Örnek:

1. Birdenbire alıklaşan yüzünü bir zafer gururuyla seyrediyordu.

1. Birdenbire alıklaşan yüzünü bir zafer gururuyla seyrediyordu.