92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , tiyatro , tiyatro , isim , isim , tiyatro , tiyatro , Saydam bir perde üzerinde, arkadan kuvvetli bir ışıkla aydınlatılan oyuncuların gölgeleriyle yaptıkları gösteri
1. adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak
1. Önce akranlarının gölgesinde kaldı, sonraları kendinden sonra yetişen şairler gölge ettiler önüne.
1. Önce akranlarının gölgesinde kaldı, sonraları kendinden sonra yetişen şairler gölge ettiler önüne.
1. ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak
1. Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.
1. Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.
Ön Takı : (birini veya bir şeyi)
1. -i , -i , -i , -i , Gölgeli duruma getirmek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Resimde gölge oluşturmak
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir kimsenin veya bir şeyin değerini azaltmak, sönüklük getirmek
1. -i , -i , -i , -i , Gölge etmek, gölgeli yapmak
1. Saçları alnına dökülmüş, kirpikleri yanaklarını gölgelendirmişti.
1. Saçları alnına dökülmüş, kirpikleri yanaklarını gölgelendirmişti.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bulandırmak, bozmak
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Dinlendirmek
1. Bir gün Kezban koyunlarını gölgelendirdiği ormanın alanından geçen bir adama rast geldi.
1. Bir gün Kezban koyunlarını gölgelendirdiği ormanın alanından geçen bir adama rast geldi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Gölgeli duruma girmek
1. Cuma'nın yüzü gölgelenip alnı kırışıyor.
1. Cuma'nın yüzü gölgelenip alnı kırışıyor.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Buğulanmak
1. Gözleri, ender görülen bir acıyla gölgelendi.
1. Gözleri, ender görülen bir acıyla gölgelendi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değerinin bilinmesi engellenmek
1. Gerçekçi olmayışı yüzünden, bugün bize tarihî gaf olarak görülen atılımlarla, bu çizgi hayli gölgelenmiştir.
1. Gerçekçi olmayışı yüzünden, bugün bize tarihî gaf olarak görülen atılımlarla, bu çizgi hayli gölgelenmiştir.
1. -i , -i , -i , -i , Gölgeleme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Gölgeleme becerisi bulunmak
gölgeli resim
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gölge altında olan
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Nitelik ve ayrıntıları iyice bilinmeyen
1. isim , isim , isim , isim , Gölge altında bulunan yer
2. Kazıkların ve belli kalınlıktaki dikmelerin üzerine bindirilmiş bir tür demir veya ahşap çardak, sayeban, pergola
1. Çocuğa, oracıktaki gölgelikte meme emzirmekte olan kadını gösterdi.
1. Çocuğa, oracıktaki gölgelikte meme emzirmekte olan kadını gösterdi.
1. birinin emri altına girmek
1. Yakınları bağışlatınca da ayaklarına kapanarak gölgesine sığınmıştı.
1. Yakınları bağışlatınca da ayaklarına kapanarak gölgesine sığınmıştı.
1. daha önce elde edilen para, makam, ün vb.ne sığınarak zaman geçirmek veya bundan yararlanmak
1. O, büyük aktörlüğün gölgesine yatmış, günlerini stüdyolara telefon etmekle geçiriyor.
1. O, büyük aktörlüğün gölgesine yatmış, günlerini stüdyolara telefon etmekle geçiriyor.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gölgesi olmayan
1. Kurutan, yakan güneşli ve gölgesiz ve nihayetsiz bir çölün ortasında bir bardak buzlu su bulan yolcu memnuniyetini hissettim.
1. Kurutan, yakan güneşli ve gölgesiz ve nihayetsiz bir çölün ortasında bir bardak buzlu su bulan yolcu memnuniyetini hissettim.
1. isim , isim , isim , isim , Burdur iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : gö'lhisar
1. isim , isim , isim , isim , Ordu iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : gö'lköy