92406 kayıt bulundu.
farzımuhal
1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yapmak zorunda kalınan şey, boyun borcu
Lisan : Arapça farż
1. varsaymak
1. Bu, bir nevi başkasını yok farz etmek ve sonunda küçümsemek değil midir?
1. Bu, bir nevi başkasını yok farz etmek ve sonunda küçümsemek değil midir?
1. yapılması kaçınılmaz olmak
1. Bunun üzerine, işe bir son vermek farz oldu.
1. Bunun üzerine, işe bir son vermek farz oldu.
1. varsayılmak
1. Vapurun kahvecisi Kefalonyalı denilen ve kötü bir insan farz olunan biriydi.
1. Vapurun kahvecisi Kefalonyalı denilen ve kötü bir insan farz olunan biriydi.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeyi olacakmış, gerçekleşecekmiş gibi düşünerek, sayarak
2. Tutalım ki, sayalım ki, varsayalım ki
Lisan : Arapça farż + muḥāl
Telaffuz : fa'rzımuhal, l ince okunur
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , `Gizli olanı açığa vurmak, duyurmak, ortaya dökmek, dile vermek` anlamlarındaki faş etmek, `belli olmak, açıklanmak, ortaya çıkmak` anlamlarındaki faş olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz
1. Ona en büyük sırrını faş etmek, ona imdi yukarıda, kocasının yanı başında yemek yiyen Güzide'yi göstermek istemişti.
1. Ona en büyük sırrını faş etmek, ona imdi yukarıda, kocasının yanı başında yemek yiyen Güzide'yi göstermek istemişti.
2. Sırrının faş olduğu gün ona ölümden başka çıkar yol kalmazdı.
2. Sırrının faş olduğu gün ona ölümden başka çıkar yol kalmazdı.
Lisan : Farsça fāş
Telaffuz : fa:ş
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Değer ve önemi olmayan, boş (şey veya söz)
Telaffuz : fa'sa fi'so
1. sıfat , sıfat , argo , argo , sıfat , sıfat , argo , argo , Boş, anlamsız (söz)
2. İşe yaramaz, yeteneksiz
1. Öylesine fasarya, semt takımında bile yer alamaz, her zaman yedek dururdu.
1. Öylesine fasarya, semt takımında bile yer alamaz, her zaman yedek dururdu.
Lisan : Rumca
Telaffuz : fasa'rya
1. isim , isim , isim , isim , Baskı işlerinde harf ve satırları formada tutmak ve sıkmak için kullanılan kama
2. Dişin ön yüzüne estetik amaçla yapılan kaplama
Lisan : Fransızca facette
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Açık ve düzgün (anlatış)
2. Açık ve düzgün konuşma yeteneği olan
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Açık ve düzgün bir biçimde
1. Sözleri daha fasih çıkarmak için hafif şapırtılarla oynayan kırmızı dudaklarına takılıyordu.
1. Sözleri daha fasih çıkarmak için hafif şapırtılarla oynayan kırmızı dudaklarına takılıyordu.
Lisan : Arapça faṣīḥ
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
2. Kötülük eden, fesatçı
Lisan : Arapça fāsiḳ
Telaffuz : fa:sık
1. isim , isim , isim , isim , Büyük eserlerin ayrı ayrı bölümler hâlinde yayımlanan parçalarından her biri, cüz
Lisan : Fransızca fascicule
fasıl heyeti, fasletmek, aslı faslı
1. isim , isim , isim , isim , Bölüm, kısım, devre
1. Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu.
1. Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu.
2. Dönem, devre
1. Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
1. Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
3. Belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum veya olay
1. Fazla olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmak faslı da kapanacak.
1. Fazla olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmak faslı da kapanacak.
4. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Bütçede ayrı ayrı gösterilen bölümler
5. müzik , müzik , müzik , müzik , Peşrev, nakış, şarkı, saz semaisi vb. parçaların belli bir sıraya göre çalınıp söylenmesi
1. Radyo ince sazdan sultaniyegâh faslına başlamış.
1. Radyo ince sazdan sultaniyegâh faslına başlamış.
6. tiyatro , tiyatro , tiyatro , tiyatro , Orta oyununa başlamadan önce saz takımının çaldığı köçek havası ve curcuna
7. eskimiş , eskimiş , tiyatro , tiyatro , eskimiş , eskimiş , tiyatro , tiyatro , Osmanlı ve Arap tiyatrosunda oyunun perde bölümü
Lisan : Arapça faṣl
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Gerekli sazlarla tam olarak bir fasıl yapabilecek durumdaki alaturka saz topluluğu
1. isim , isim , isim , isim , Aralık, ara, kesinti
1. Ancak bir iki saat uyuyabildiğim o gecenin sabahında mersiyemi ilk defa çocuklarıma hıçkırık fasılaları arasında okudum.
1. Ancak bir iki saat uyuyabildiğim o gecenin sabahında mersiyemi ilk defa çocuklarıma hıçkırık fasılaları arasında okudum.
Lisan : Arapça fāṣila
Telaffuz : fa:sıla
1. ara vermek, kesmek
1. Birer kart göndererek baş ağrılarından dolayı bu kabullere fasıla verdiğini bildirmişti.
1. Birer kart göndererek baş ağrılarından dolayı bu kabullere fasıla verdiğini bildirmişti.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aralı, aralıklı
1. Tren seyrek ve fasılalı ağaçların arasından geçiyordu.
1. Tren seyrek ve fasılalı ağaçların arasından geçiyordu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kesintisiz
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Durmadan, ara vermeden, biteviye
1. Biraz durursa yere yıkılacağını sanarak fasılasız yürüyordu.
1. Biraz durursa yere yıkılacağını sanarak fasılasız yürüyordu.