92406 kayıt bulundu.
ağır ezgi
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Belli bir kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi
1. Pir Sultan ağzından bir ezgi okuyup tüm yürekleri kendine bağladı.
1. Pir Sultan ağzından bir ezgi okuyup tüm yürekleri kendine bağladı.
2. müzik , müzik , müzik , müzik , Bir müzik parçasında baştan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kulağa hoş gelen ses veya söz dizisi
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gidiş, yol, tarz, tempo
1. Bundan böyle aynı ezgide sürüp gidemez.
1. Bundan böyle aynı ezgide sürüp gidemez.
5. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Üzüntü, sıkıntı
1. sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , sıfat , sıfat , halk ağzında , halk ağzında , Paraca durumu bozuk olan (kimse)
2. Çok cefa görmüş (kimse)
1. Emir, hüküm altında yetişmiş bir sığıntı olduğunu çekingen, ezgin tavrıyla daima belli ederdi.
1. Emir, hüküm altında yetişmiş bir sığıntı olduğunu çekingen, ezgin tavrıyla daima belli ederdi.
3. Çürük, ezik (meyve)
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Üzüntü veren
1. Bir gece önce çadırın kenarında dinlediğimiz o ezgin, baygın nağmeyi tutturdu.
1. Bir gece önce çadırın kenarında dinlediğimiz o ezgin, baygın nağmeyi tutturdu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ezgin bir biçimde olan
1. Münir, ezgince bir suratla: - Ne yapayım efendibabacığım, geçinme derdi bu.
1. Münir, ezgince bir suratla: - Ne yapayım efendibabacığım, geçinme derdi bu.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (ezgi'nce) Ezgin bir biçimde
1. isim , isim , isim , isim , Ezgin olma durumu
2. Açlık duygusunu andıran bir tedirginlik
1. İçine ezginlik veren heyecanla balkon kapısının yanındaki koltuğa oturdu.
1. İçine ezginlik veren heyecanla balkon kapısının yanındaki koltuğa oturdu.
3. Üzüntü, sıkıntı
1. Alacaklı değil, borçlu ezginliği vardı içimde.
1. Alacaklı değil, borçlu ezginliği vardı içimde.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ezme işini yapan (kimse veya şey)
2. Yıpratan, bunaltan, sıkıntılı
1. Hep ağır, ezici, sıkıntılı şeyler düşündükleri belliydi.
1. Hep ağır, ezici, sıkıntılı şeyler düşündükleri belliydi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Üstün gelen, yok eden, ağır basan
1. Ezici çoğunluk.
1. Ezici çoğunluk.
1. isim , isim , isim , isim , Ezici olma durumu
1. Vaziyet, aynı sıkıcılık ve ezicilik içinde devam etti.
1. Vaziyet, aynı sıkıcılık ve ezicilik içinde devam etti.
ezik büzük
1. isim , isim , isim , isim , Çarpma, dövülme vb. sebeplerle vücutta oluşan bere
1. Vücudu eziklerle dolu idi.
1. Vücudu eziklerle dolu idi.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ezilmiş veya yassılmış
3. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma düşmüş olan, üzüntülü
4. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Pısırık
5. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Üzüntülü bir biçimde
1. Hiç de ezik bulmaz kızını, hep güvenmiştir ona.
1. Hiç de ezik bulmaz kızını, hep güvenmiştir ona.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ezilmiş ve büzülmüş, eğri büğrü
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Ezilmiş ve büzülmüş bir biçimde
1. Karşısında ezik büzük duran yorgun adamın yüzüne bakıyor hâkim.
1. Karşısında ezik büzük duran yorgun adamın yüzüne bakıyor hâkim.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Utangaçlıkla, sıkılganlıkla
1. Ezile büzüle, sıska bir yavru köpek gibi duvara, kapının pervazına sürünerek dışarı çıktı.
1. Ezile büzüle, sıska bir yavru köpek gibi duvara, kapının pervazına sürünerek dışarı çıktı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ezilme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. güç bir duruma düşüp davranışlarıyla utandığını belli etmek
1. Etrafındakiler hanımefendiye karşı bir suç işlemiş gibi ezilip büzülüyorlar.
1. Etrafındakiler hanımefendiye karşı bir suç işlemiş gibi ezilip büzülüyorlar.