92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya kısa sürede ezilmek
1. Kabuklarına elleriniz dokunur dokunmaz eziliverirler.
1. Kabuklarına elleriniz dokunur dokunmaz eziliverirler.
Telaffuz : ezili'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Ezilmek işi
2. kimya , kimya , kimya , kimya , Pigment ve dolgu maddesi gibi katı maddelerin bağlayıcı içinde bağdaşık olarak dağılması
ezile büzüle
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ezme işine konu olmak
1. Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş tarak ile zülfüm düzüldü
1. Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş tarak ile zülfüm düzüldü
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ezik duruma gelmiş
1. Çevremizi ıslak bir ezilmiş ot kokusu sarmıştı.
1. Çevremizi ıslak bir ezilmiş ot kokusu sarmıştı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kendisine baskı yapılmış, hakları elinden alınmış
1. isim , isim , isim , isim , Ezilmiş olma durumu, mazlumluk
1. Ezileceğini bile bile yola çıkıyor, o ezilmişlik içinde küçük bir tarlanın, bir çift öküz sahibi olmanın özlemini çekiyor.
1. Ezileceğini bile bile yola çıkıyor, o ezilmişlik içinde küçük bir tarlanın, bir çift öküz sahibi olmanın özlemini çekiyor.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Tohumların ezilip yağ çıkarıldığı yer
Telaffuz : ezi'mevi
Ezine peyniri
1. isim , isim , isim , isim , Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : ezi'ne
1. isim , isim , isim , isim , Koyun, keçi ve inek sütlerinin mevsimine göre belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilen, erime ve dağılmayı engellemek için yapımında deniz tuzu kullanılan, tam yağlı, beyaz peynir
1. isim , isim , isim , isim , Açlık etkisiyle midede duyulan tedirginlik
2. Korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, sıkıntı
1. ezip parçalayarak tamamen değiştirerek kullanılmaz veya anlaşılmaz duruma getirmek
1. Bütün ecnebi kelimeleri ezip büzüp anlaşılmaz hâle getirip öyle kullanıyorlar.
1. Bütün ecnebi kelimeleri ezip büzüp anlaşılmaz hâle getirip öyle kullanıyorlar.
gâvur eziyeti
1. isim , isim , isim , isim , Zulüm
2. Sıkıntı veya güçlük
1. Ama bunca eziyete sırf oğlunun hatırı için katlandığına emin değildi artık.
1. Ama bunca eziyete sırf oğlunun hatırı için katlandığına emin değildi artık.
Lisan : Arapça eẕiyyet
1. zahmet ve sıkıntı vermek, canını yakmak
1. Annesine eziyet ettiğine inandığı babasından fazla bahsetmek istemediğini sezdim.
1. Annesine eziyet ettiğine inandığı babasından fazla bahsetmek istemediğini sezdim.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eziyet çekerek yapılan
2. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Eziyet veren, eziyet çektiren, üzgülü
1. Eziyetli adam.
1. Eziyetli adam.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Kazara
1. Ezkaza hastalandı mı bir Allah'ın kulu çıkıp hatırını sormaz.
1. Ezkaza hastalandı mı bir Allah'ın kulu çıkıp hatırını sormaz.
Lisan : Farsça ez + Arapça ḳażā
Telaffuz : e'zkaza:
ezme boya, badem ezmesi, fıstık ezmesi, hamsi ezmesi, meyve ezmesi, patlıcan ezmesi, zeytin ezmesi
1. isim , isim , isim , isim , Ezmek işi
2. Sebzelerin ezilmesiyle yapılan meze
3. Soğan ve domatesin çok küçük parçalara bölünmesiyle hazırlanan bir meze türü
4. Bitkilerin etli ve yumuşak kısımlarını macun kıvamına getirmek üzere parçalama, katı ve telsel kısımlarını süzerek ayıklama işlemi
1. isim , isim , isim , isim , Yağ veya başka bir maddeyle ezilerek hamur durumuna getirilmiş boya