Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
dokundurabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokundurabilmek işi


dokundurabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dokundurma ihtimali veya imkânı bulunmak


dokundurma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokundurmak işi

Örnek:

1. Zaman zaman sertleşen, acı dokundurmalara varan bir tartışmadan sonra...

1. Zaman zaman sertleşen, acı dokundurmalara varan bir tartışmadan sonra...


dokundurmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dokunmasını sağlamak

Örnek:

1. Ayakkabıyı çıkaracak oldular, ben dokundurmuyorum ki adamlar çıkarsınlar.

1. Ayakkabıyı çıkaracak oldular, ben dokundurmuyorum ki adamlar çıkarsınlar.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeyi üstü kapalı ve sitem yollu hatırlatmak, tariz etmek


dokundurtma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokundurtmak işi


dokundurtmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Dokundurma işini yaptırmak


dokunduruş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokundurma işi


dokunma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokunmak (I) işi, temas


dokunma

İlgili Kelimeler:

dokunma duyusu

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokunmak (II) işi


dokunma duyusu
Anlamı:

1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Deri üzerine yapılan değme, vurma, bastırma, çekme vb. etkileri alan duyu


dokunmabana
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kanser


Telaffuz : doku'nmabana

dokunmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dokuma işi yapılmak

Örnek:

1. Halılar dokundu.

1. Halılar dokundu.


dokunmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek

Örnek:

1. Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk.

1. Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk.

2. Karıştırmak

Örnek:

1. Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.

1. Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.

3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Almak, kullanmak, el sürmek

Örnek:

1. Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu.

1. Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu.

4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sağlığını bozmak

Örnek:

1. Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.

1. Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.

5. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak

Örnek:

1. Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum.

1. Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum.

6. İlişkin, ilgili olmak, değinmek

Örnek:

1. Eğitim konusuna dokunan bir yazı.

1. Eğitim konusuna dokunan bir yazı.

7. Hafifçe değmek

Örnek:

1. Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.

1. Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.

8. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tedirgin etmek, sataşmak

Örnek:

1. Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı.

1. Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı.


dokunmalı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Parmakla dokunularak çalıştırılan (makine vb.)


dokunmasız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dokunmadan, ele alınmadan kullanılabilen


dokunmatik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , 343 dokunmalı


dökünme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dökünmek işi


dökünmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendi üstüne dökmek

Örnek:

1. Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm.

1. Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm.


dokunsal
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , biyoloji , biyoloji , sıfat , sıfat , biyoloji , biyoloji , Dokunum ile ilgili olan


döküntü
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dökülmüş, saçılmış şeyler

Örnek:

1. Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.

1. Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.

2. Bir topluluktan geri kalmış kimseler

3. Bozuntu

4. Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi

5. Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimse

Örnek:

1. Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.

1. Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.

7. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat

Örnek:

1. Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.

1. Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.

8. tıp , tıp , tıp , tıp , Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti

9. coğrafya , coğrafya , coğrafya , coğrafya , Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer


döküntülü
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Döküntüsü olan

Örnek:

1. Ortalıkta yorgan, döşek, sandık, sepet tıpkı yangından kaçmış ailelerin döküntülü, bıkkın tablosu...

1. Ortalıkta yorgan, döşek, sandık, sepet tıpkı yangından kaçmış ailelerin döküntülü, bıkkın tablosu...

2. tıp , tıp , tıp , tıp , Deride döküntü ile görülen, döküntü ile beliren (hastalık)


döküntülük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Döküntü olma drumu


döküntüsüz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Döküntüsü olmayan


dokunulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dokunulmak işi


dokunulmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Dokunma işine konu olmak

Örnek:

1. Koluna şemsiye ucu ile dokunulduğunu hissetmişti.

1. Koluna şemsiye ucu ile dokunulduğunu hissetmişti.