dokunmak

fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek

Örnek:

1. Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk.

1. Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk.

2. Karıştırmak

Örnek:

1. Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.

1. Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.

3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Almak, kullanmak, el sürmek

Örnek:

1. Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu.

1. Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu.

4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sağlığını bozmak

Örnek:

1. Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.

1. Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.

5. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak

Örnek:

1. Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum.

1. Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum.

6. İlişkin, ilgili olmak, değinmek

Örnek:

1. Eğitim konusuna dokunan bir yazı.

1. Eğitim konusuna dokunan bir yazı.

7. Hafifçe değmek

Örnek:

1. Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.

1. Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.

8. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tedirgin etmek, sataşmak

Örnek:

1. Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı.

1. Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı.