92406 kayıt bulundu.
akınkayası, hızlı akın, karşı akın
1. isim , isim , isim , isim , Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
1. Adayı bir rençper akını doldurmuştu.
1. Adayı bir rençper akını doldurmuştu.
2. Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
1. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
1. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
3. spor , spor , spor , spor , Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Kazak ve Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Arkası kesilmeyen kalabalık öbekler durumunda
1. Yurt dışındakiler akın akın yurda dönmeye başladı.
1. Yurt dışındakiler akın akın yurda dönmeye başladı.
1. düşman ülkesine saldırmak, baskın yapmak
2. toplu olarak gitmek, üşüşmek
1. Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı.
1. Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı.
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Düşman ülkesine akın yapan savaşçı
1. Pencap vadilerine yerleşen akıncılar ana yurtlarını unutuverdiler.
1. Pencap vadilerine yerleşen akıncılar ana yurtlarını unutuverdiler.
2. spor , spor , spor , spor , İleri uç oyuncusu
1. isim , isim , isim , isim , Sivas iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : akı'ncılar
1. düşman ülkesindeki karşı güçleri yıldırmak, tedirgin etmek
1. Bu toprakların üzerinde benim ecdadım akıncılık ederken ne kadar mesut ve mağrur idiler.
1. Bu toprakların üzerinde benim ecdadım akıncılık ederken ne kadar mesut ve mağrur idiler.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Reçine, çam sakızı, akma
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Kaya balığıgiller familyasından derin ve uzaklarda yaşayan ince, uzun bir tür balık
akıntı bilimi, akıntı çağanozu, akıntıölçer, deniz akıntısı
1. isim , isim , isim , isim , Akma işi
1. Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi.
1. Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi.
2. Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan
1. Bataklıklardan kurtulduktan sonra akıntıyı takip ederek bir köye giriyordum.
1. Bataklıklardan kurtulduktan sonra akıntıyı takip ederek bir köye giriyordum.
3. Eğiklik, eğim, meyil
1. Bu damın akıntısı az gelmiş.
1. Bu damın akıntısı az gelmiş.
4. Çam türü ağaçlarda bulunan reçinenin eriyerek akması olayı
5. Sıvı yapıştırıcıların ağaç yüzeylerine gereğinden çok sürülmesi ile oluşan durum
6. tıp , tıp , tıp , tıp , Hastalık sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden sulu madde akması
1. Ertesi sabah sol kulağımda ağrı ile beraber akıntı başladı.
1. Ertesi sabah sol kulağımda ağrı ile beraber akıntı başladı.
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Deniz akıntılarını inceleme konusu edinen bilim dalı
1. isim , isim , isim , isim , Akıntıya kapılmış yengeç
2. alay yollu , alay yollu , alay yollu , alay yollu , Vücudunda göze çarpacak bir çarpıklık bulunan kimse
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Bir akarsuyun veya kanalın akıntı hızını ve düzeyini ölçmeye yarayan alet
Telaffuz : akıntı'ölçer
1. olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak
1. Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu.
1. Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu.
1. bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek
1. Aralarından biri akıntıya kapıldığı zaman ötekiler var kuvvetleriyle dayanarak onu geri çekiyorlardı.
1. Aralarından biri akıntıya kapıldığı zaman ötekiler var kuvvetleriyle dayanarak onu geri çekiyorlardı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak
1. çabuk geçmek
1. Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
1. Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
aksetmek, aksettirmek, aksiseda, aksülamel
1. isim , isim , isim , isim , Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
1. İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu.
1. İkide birde barutla infilak akisleri geliyordu.
2. Bir cismin parlak bir yüzeyde görünmesi
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığı etki
4. kimya , kimya , fizik , fizik , kimya , kimya , fizik , fizik , Evirtim
5. mantık , mantık , mantık , mantık , Evirme
Lisan : Arapça ʿaks
bilinç akışı, elektron akışı, trafik akışı
1. isim , isim , isim , isim , Akma işi
2. Geçip gitme, sürüp gitme
1. Günlerin akışı. Olayların akışı.
1. Günlerin akışı. Olayların akışı.
3. Belirlenen biçimde, kurallarına ve doğasına uygun olarak gerçekleşme
1. Metin aynı zamanda müziksel bir akış da içermektedir.
1. Metin aynı zamanda müziksel bir akış da içermektedir.
4. Akın
1. Meğer o akış da Rumeli topraklarında son istila hareketimizmiş.
1. Meğer o akış da Rumeli topraklarında son istila hareketimizmiş.
1. bir konu üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak