92406 kayıt bulundu.
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Azar azar, kısım kısım
1. Borcunuzu ceste ceste ödersiniz.
1. Borcunuzu ceste ceste ödersiniz.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yürekli
1. Bu, yeterince cesur olamadığımın bir göstergesi olabilir.
1. Bu, yeterince cesur olamadığımın bir göstergesi olabilir.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Yürekli bir biçimde
1. Erkeklere karşı ilk tanışmada cesur ve ümit verici davranırdı.
1. Erkeklere karşı ilk tanışmada cesur ve ümit verici davranırdı.
Lisan : Arapça cesūr
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Cesura yakışan
1. Cesurane ve daha ziyade ısrara bırakmayan bir katiyetle yalan söyledim.
1. Cesurane ve daha ziyade ısrara bırakmayan bir katiyetle yalan söyledim.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Cesurca
1. Süratle merdivenleri çıktı, cesurane idare heyeti odasına girdi.
1. Süratle merdivenleri çıktı, cesurane idare heyeti odasına girdi.
Lisan : Arapça cesūr + Farsça -āne
Telaffuz : cesu:ra:ne
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Cesura yakışan
1. O zamanlar bu gerçekten cesurca, üstelik fazla atak bir adımdı.
1. O zamanlar bu gerçekten cesurca, üstelik fazla atak bir adımdı.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (cesu'rca) Cesura yakışan bir biçimde, cesur gibi, cesaretle, yiğitçe, cesurane
1. isim , isim , isim , isim , Yüreklilik, gözü pek olma durumu
1. Onlarda aradığımız vasıfların başlıcası cesurluk ve kahramanlık idi.
1. Onlarda aradığımız vasıfların başlıcası cesurluk ve kahramanlık idi.
cetbecet
1. isim , isim , isim , isim , Dede, büyükbaba, ata
1. Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya.
1. Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya.
Lisan : Arapça cedd
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Atalardan beri, soyca
1. Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan.
1. Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan.
Lisan : Arapça ced + Farsça -be + Arapça ced
Telaffuz : ce'tbecet
çete savaşı
1. isim , isim , isim , isim , Yasa dışı işler yapmak veya etrafındakileri korkutmak amacıyla bir araya gelmiş topluluk
2. tarih , tarih , tarih , tarih , Ordu birliklerinden olmayan silahlı küçük birlik
1. Feti Bey, piyadece gezen azgın bir çete gibi hareket hâlindeydi.
1. Feti Bey, piyadece gezen azgın bir çete gibi hareket hâlindeydi.
Lisan : Bulgarca
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Küçük asker birlikleri veya çeteler tarafından düşmanı yıpratmak için her türlü yola başvurarak yapılan savaş
1. Onlar da kendilerine göre bir çete savaşı yapmak hevesine düşmüş olabilirler.
1. Onlar da kendilerine göre bir çete savaşı yapmak hevesine düşmüş olabilirler.
1. isim , isim , isim , isim , Çeteden olan kimse
1. Sadi artık kâh bir hoca, kâh bir çeteci kılığında idi.
1. Sadi artık kâh bir hoca, kâh bir çeteci kılığında idi.
1. isim , isim , isim , isim , Çetecinin yaptığı iş
1. Elden ele geçen ve fiyatı giderek artan bu silahlar eski ve güçsüzdür ama çetecilik için yeterlidir.
1. Elden ele geçen ve fiyatı giderek artan bu silahlar eski ve güçsüzdür ama çetecilik için yeterlidir.
1. isim , isim , isim , isim , Çizilerek veya oyularak açılan kertik
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Ekmekçi, sütçü vb. esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttukları ağaç dalı
Lisan : Rumca
1. -i , -i , -i , -i , Çete durumuna getirmek
1. Peşine sürdüğü devlet kuvvetlerini bile çeteleştirmiş olduğunu hatırlarsınız.
1. Peşine sürdüğü devlet kuvvetlerini bile çeteleştirmiş olduğunu hatırlarsınız.
çetin ceviz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, güç (II), zor, müşkül
1. Mühendislerin ayakları doğayı yokluyordu, onunla daha çetin bir savaşa hazırlanıyorlardı.
1. Mühendislerin ayakları doğayı yokluyordu, onunla daha çetin bir savaşa hazırlanıyorlardı.
1. isim , isim , isim , isim , Kırılıp ayıklanması güç olan, sert kabuklu ceviz
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yola getirilmesi güç olan kimse
1. Ama onlar da bu kaymakamın ne çetin ceviz olduğunu henüz bilmiyorlardı.
1. Ama onlar da bu kaymakamın ne çetin ceviz olduğunu henüz bilmiyorlardı.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yapılması zor olan iş
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çetin
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (çeti'nce) Çetin bir biçimde