92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , müzik , müzik , isim , isim , müzik , müzik , Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
bozuk düzen, bozuk para, ağzı bozuk, akidesi bozuk, akordu bozuk, aksanı bozuk, ayarı bozuk, başıbozuk, damarı bozuk, deli bozuk, dili bozuk, fiili bozuk, kanı bozuk, künyesi bozuk, mayası bozuk, niyeti bozuk, sütü bozuk, şirazesi bozuk, tezkiyesi bozuk, tüyü bozuk, çiçek bozuğu
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bozulmuş olan
1. Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu.
1. Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu.
2. Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ)
1. Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim.
1. Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim.
3. isim , isim , isim , isim , Madenî para, bozuk para
1. Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!
1. Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
1. Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu.
1. Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kızgın, sıkıntılı
1. Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki.
1. Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düzensiz, düzeni bozuk olan
1. Günümüze dek soysuzlaşa soysuzlaşa varagelen bozuk düzen her zaman yoktu.
1. Günümüze dek soysuzlaşa soysuzlaşa varagelen bozuk düzen her zaman yoktu.
1. isim , isim , isim , isim , Ufak birimlere ayrılmış para, ufaklık, ufak para, bozuk, bozukluk
1. Hesap istedi. Bozuk paralarını sayıp borcunu ödedi.
1. Hesap istedi. Bozuk paralarını sayıp borcunu ödedi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Biraz bozuk, bozuk gibi
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
ağzı bozukluk, başıbozukluk, deli bozukluk, kanı bozukluk, niyeti bozukluk, sütü bozukluk, tüyü bozukluk, beslenme bozukluğu, davranış bozukluğu, doku bozukluğu, konuşma bozukluğu
1. isim , isim , isim , isim , Bozuk olma durumu
2. Bozuk para
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bozulma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Develer bir arada bağırmak
1. Yağmur yağar da ışılaşır sayları / Eli göçmüş de bozulaşır daylağı
1. Yağmur yağar da ışılaşır sayları / Eli göçmüş de bozulaşır daylağı
1. isim , isim , isim , isim , Bozulmak işi
1. Evvelce pek meşhurken artık sesinin bozulmaya başladığı, inhitat zamanlarına geldiği söylenirdi.
1. Evvelce pek meşhurken artık sesinin bozulmaya başladığı, inhitat zamanlarına geldiği söylenirdi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bozma işine konu olmak
1. Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur.
1. Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur.
2. Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek
1. Et bozulmuş.
1. Et bozulmuş.
3. Dağılmak, bozguna uğramak
1. Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez'den geçiyordu.
1. Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez'den geçiyordu.
4. Taşıt arızalanmak
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İyi ve değerli niteliğini yitirmek
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeye kızmak, içerlemek
1. Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı.
1. Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı.
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sağlığını yitirip zayıflamak
1. isim , isim , isim , isim , Bozulma işi
1. Birçok kadınlar, ruh tahlillerini seven romancılar gibi ömürlerin kuruluşunu ve bozuluşunu takip eder.
1. Birçok kadınlar, ruh tahlillerini seven romancılar gibi ömürlerin kuruluşunu ve bozuluşunu takip eder.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak bozulmak
Telaffuz : bozulu'vermek
bozum havası, bağ bozumu
1. isim , isim , isim , isim , Bozulma işi, utangaçlık, mahcupluk
1. isim , isim , argo , argo , isim , isim , argo , argo , Utangaçlık, mahcupluk
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kurşun renginde iri bir kertenkele