92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak boşaltılmak
Telaffuz : boşaltılı'vermek
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Boşaltma işine konu olmak
1. Arabalar boşaltılıp içindekiler eve taşındı tek tek.
1. Arabalar boşaltılıp içindekiler eve taşındı tek tek.
boşaltım organı
1. isim , isim , isim , isim , Boşaltma işi
2. Sistemlerin çalışabilmesi için sürekli olarak gereken boşaltma işlemleri
3. biyoloji , biyoloji , biyoloji , biyoloji , Sindirimden sonra bağırsaklarda kalan posanın, idrar torbasındaki idrarın ve ter, tükürük, sümük vb. salgıların vücuttan dışarı atılması, ifrağ
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Vücuttan dışarı atılması gereken maddeleri toplayıp boşaltan organ
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya ansızın boşaltmak
1. Sonunda şarap galonunu başından aşağı boşaltıvermişti.
1. Sonunda şarap galonunu başından aşağı boşaltıvermişti.
Telaffuz : boşaltı'vermek
boşaltma havzası, hava boşaltma makinesi
1. isim , isim , isim , isim , Boşaltmak işi
1. Bir yandan hizmetçiler yemek sofrasını sökerek büyük bir salonu boşaltmaya çalışıyorlardı.
1. Bir yandan hizmetçiler yemek sofrasını sökerek büyük bir salonu boşaltmaya çalışıyorlardı.
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Sularını ırmağa veya göle veren, eğimli, belli bir genişlikte olan arazi
doldurboşalt
1. -i , -i , -i , -i , Boş duruma getirmek
1. Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu.
1. Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu.
2. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dökmek, boca etmek
1. Elenmiş, tertemiz unu leğençe denilen küçük leğene boşalttı.
1. Elenmiş, tertemiz unu leğençe denilen küçük leğene boşalttı.
3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir silahta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak
1. Yayla devriyesi bizden yardım istemek için havaya silah boşaltmış.
1. Yayla devriyesi bizden yardım istemek için havaya silah boşaltmış.
4. Kusmak
5. Gevşetmek, açmak
1. İbrahim Ağa atın kolanlarını boşaltırken kendini bir iş yapmış sayar.
1. İbrahim Ağa atın kolanlarını boşaltırken kendini bir iş yapmış sayar.
1. -i , -i , -i , -i , Kanunlara göre eşlerden biri, aile ilişkisini kesmek
1. Karıyı boşayamıyor. Hüzünlü bir şey olsa gerek.
1. Karıyı boşayamıyor. Hüzünlü bir şey olsa gerek.
1. nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , Boşanma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. -i , -i , -i , -i , Boşanmasına yol açmak
2. Karı ile kocayı istekleri üzerine kanunlara uyarak ayırmak
1. nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , nesnesiz , nesnesiz , -den , -den , Çabucak veya ansızın boşanmak
Telaffuz : boşanı'vermek