Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
boru çiçeğigiller
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Çan çiçeğigiller


boru değil
Anlamı:

1. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , `azımsanacak, küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Gençlik bu, boru değil.

1. Gençlik bu, boru değil.


boru hattı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doğal gaz arıtma ünitesinden alınan gazın, bir veya daha fazla dağıtım veya tüketim merkezine taşınması amacıyla tesis edilen boru şebekesi, boru yolu

2. Petrolü, çıktığı yerden başka yere akıtan boru tesisatı, boru yolu


boru kabağı
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Boğumsuz, boru gibi uzun su kabağı


boru kelepçesi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Boruyu duvara tespit etmekte kullanılan gereç


boru mengenesi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kesme, diş açma vb. işlemler için borunun sıkıca bağlandığı alet


boru mu bu?
Anlamı:

1. `azımsanacak, küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil` anlamında kullanılan bir söz


boru paça
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Genişliği diz bölümüyle aynı olan pantolon paçası


boru yolu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Boru hattı


borucu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Boru yapıp satan kimse

2. Boru montajında çalışan kimse


boruculuk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Borucunun yaptığı iş


boruk
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Dağlarda yetişen, kokulu, süpürge ve yakacak olarak kullanılan bir tür ot


börülce
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Fasulyeye benzer bir bitki (Vigna sinensis)

2. Bu bitkinin sebze olarak yararlanılan yeşil ürünü ve göbeği koyu benekli tohumu


borulu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Borusu olan

Örnek:

1. Kapıya daha yakın bir yerde belki o yüzden girerken farkına varamadığım bir de borulu fonograf.

1. Kapıya daha yakın bir yerde belki o yüzden girerken farkına varamadığım bir de borulu fonograf.


borusu ötmek
Anlamı:

1. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , sözü geçmek, yetkisi olmak


Ön Takı : (birinin)

borusunu çalmak
Anlamı:

1. çıkar sağladığı kimsenin davasını gütmek


Ön Takı : (birinin)

borusuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Borusu olmayan


boş

İlgili Kelimeler:

boşboğaz, boş boş, boş inanç, boş kafalı, boş kâğıdı, boş küme, boş laf, boş yere, boşu boşuna, başıboş, eli boş, içi boş, kafası boş

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı

Örnek:

1. Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler.

1. Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler.

2. Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal

Örnek:

1. Boş kadro.

1. Boş kadro.

3. Yapılacak işi olmayan, işsiz

Örnek:

1. Bugün sabah boşum, gelebilirsin.

1. Bugün sabah boşum, gelebilirsin.

4. Kullanıldıktan sonra içinde bir şey bulunmayan, kirli (bardak, çanak vb.)

Örnek:

1. Tam bu sırada yanlarından elindeki tepside boşlarla ortalıkçı bir çocuk geçmektedir.

1. Tam bu sırada yanlarından elindeki tepside boşlarla ortalıkçı bir çocuk geçmektedir.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Anlamsız

Örnek:

1. Bütün bunlar güneşli ve rüzgârlı bir günün boş vaatleri miydi?

1. Bütün bunlar güneşli ve rüzgârlı bir günün boş vaatleri miydi?

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bilgisiz

Örnek:

1. Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar.

1. Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar.

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işe yaramayan, yararsız

Örnek:

1. Yaşlı başlı insanlarız, dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz.

1. Yaşlı başlı insanlarız, dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz.

8. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Habersiz, hazırlıksız bir biçimde

Örnek:

1. Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım.

1. Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım.


boş atıp dolu tutmak (veya vurmak)
Anlamı:

1. umutsuz olarak girişilen bir iş, iyi sonuç vermek


boş başak dik durur
Anlamı:

1. `bilgisiz olan üstün görünmek için kasılır` anlamında kullanılan bir söz


boş bırakmak
Anlamı:

1. bir yerde kimse oturmamak, boş kalmak


boş bırakmamak
Anlamı:

1. para, yiyecek vb. şeylerle yardım etmek

2. işsiz bırakmamak


boş boş
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bir şey yapmadan

2. Amaçsız, anlamsız, anlamadan

Örnek:

1. Boş boş baktığımı görünce öfkelenip elindekileri bir köşeye attı.

1. Boş boş baktığımı görünce öfkelenip elindekileri bir köşeye attı.

3. Bilinçsizce


boş bulunmak
Anlamı:

1. dikkatsiz ve dalgın bulunmak

Örnek:

1. Bir defasında ladeslenince boş bulunup elindeki kalıbı yere bırakıvermişti.

1. Bir defasında ladeslenince boş bulunup elindeki kalıbı yere bırakıvermişti.

2. söylenmesi sakıncalı olan bir şeyi söyleyivermek


boş çıkmak
Anlamı:

1. umduğu gerçekleşmemek, sonuç vermemek

Örnek:

1. Ben birkaç gündür arıyorum, birkaç yerlere başvurdum, boş çıktı.

1. Ben birkaç gündür arıyorum, birkaç yerlere başvurdum, boş çıktı.