boşboğaz, boş boş, boş inanç, boş kafalı, boş kâğıdı, boş küme, boş laf, boş yere, boşu boşuna, başıboş, eli boş, içi boş, kafası boş
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
1. Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler.
1. Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler.
2. Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
1. Boş kadro.
1. Boş kadro.
3. Yapılacak işi olmayan, işsiz
1. Bugün sabah boşum, gelebilirsin.
1. Bugün sabah boşum, gelebilirsin.
4. Kullanıldıktan sonra içinde bir şey bulunmayan, kirli (bardak, çanak vb.)
1. Tam bu sırada yanlarından elindeki tepside boşlarla ortalıkçı bir çocuk geçmektedir.
1. Tam bu sırada yanlarından elindeki tepside boşlarla ortalıkçı bir çocuk geçmektedir.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Anlamsız
1. Bütün bunlar güneşli ve rüzgârlı bir günün boş vaatleri miydi?
1. Bütün bunlar güneşli ve rüzgârlı bir günün boş vaatleri miydi?
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bilgisiz
1. Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar.
1. Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar.
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işe yaramayan, yararsız
1. Yaşlı başlı insanlarız, dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz.
1. Yaşlı başlı insanlarız, dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz.
8. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Habersiz, hazırlıksız bir biçimde
1. Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım.
1. Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım.