92406 kayıt bulundu.
1. `vakit geçirmeden yola devam edilmeli` anlamında kullanılan bir söz
2. `herkes kendi işini bir an önce bitirmeye çalışmalı` anlamında kullanılan bir söz
demir yolculuk, mavi yolculuk, orta yolculuk, son yolculuk, ahiret yolculuğu
1. isim , isim , isim , isim , Ülkeden ülkeye veya bir ülke içinde bir yerden bir yere gidiş veya geliş, gezi, seyahat, sefer
1. Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk.
1. Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk.
2. Bu gidiş gelişte geçen süre
3. Herhangi bir taşıtla bir yere gidip gelme
1. Yolculukla ilgili işlemleri tamamlarken, koltuğuna oturtmuştuk onu.
1. Yolculukla ilgili işlemleri tamamlarken, koltuğuna oturtmuştuk onu.
1. kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak
1. belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , doğru yoldan ayrılmak
can yoldaşı, kapı yoldaşı
1. isim , isim , isim , isim , Yol arkadaşı
1. Elli yıldır şu ömür kervanının yolcusuyum / Öyle her yoldaşı sevmezse de azade huyum
1. Elli yıldır şu ömür kervanının yolcusuyum / Öyle her yoldaşı sevmezse de azade huyum
2. Arkadaş, dost
1. Bizim kadın kimsesizdir, bir can yoldaşı yok.
1. Bizim kadın kimsesizdir, bir can yoldaşı yok.
3. Eşlerden her biri
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ortak bir görüşü benimseyenlerden her biri
1. isim , isim , isim , isim , Yoldaş olma durumu
1. Babamın tatlı yoldaşlığı sayesinde ben ne yorgunluğunu duymuş ne azabını çekmiştim.
1. Babamın tatlı yoldaşlığı sayesinde ben ne yorgunluğunu duymuş ne azabını çekmiştim.
1. bir yolcuya katılmak, birlikte gitmek
1. Ateşoğlu ile yirmi yıldır denizde yoldaşlık ederim. Ben böyle kapalı adama hiç rastlamadım.
1. Ateşoğlu ile yirmi yıldır denizde yoldaşlık ederim. Ben böyle kapalı adama hiç rastlamadım.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , `Girip çıkanı, geleni gideni çok ve belirsiz olan yer` anlamında kullanılan yolgeçen hanı gibi deyiminde geçer
1. Böyle ev görmedim, yolgeçen hanı gibi, kimsenin kimseden haberi yok.
1. Böyle ev görmedim, yolgeçen hanı gibi, kimsenin kimseden haberi yok.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Yolda engelleme yapıp soygun düzenleyen
Telaffuz : yo'lkesen
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Göndermek
1. Hekim hademeleri aşağıya yolladı.
1. Hekim hademeleri aşağıya yolladı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yollama işi yapılmak, gönderilmek
2. Bir yere gitmeye başlamak, yürümek
1. Arkadaşlarıyla buluştuğu pastaneye yollandı.
1. Arkadaşlarıyla buluştuğu pastaneye yollandı.
1. kalabalık hâlde yolda olmak
1. İhtiyar annemle büyük dayım, uslanmak bilmeyen okul kaçağını aramak için yollara dökülmüşlerdi.
1. İhtiyar annemle büyük dayım, uslanmak bilmeyen okul kaçağını aramak için yollara dökülmüşlerdi.