Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
yol yakınken
Anlamı:

1. sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden

Örnek:

1. Bizimle birlikte gelmesinler. Yol yakınken başlarının çaresine baksınlar.

1. Bizimle birlikte gelmesinler. Yol yakınken başlarının çaresine baksınlar.


yol yapmak
Anlamı:

1. yol oluşturmak

Örnek:

1. Geçen köylünün, arabanın, sürünün izi buraları yol yapmıştır.

1. Geçen köylünün, arabanın, sürünün izi buraları yol yapmıştır.

2. kandırmaya çalışmak, avutmak


yol yol
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Çizgiler biçiminde, iplik iplik

Örnek:

1. Her denizci gibi onun da yol yol kırışmış yüzüne bir yaş biçmek zordu.

1. Her denizci gibi onun da yol yol kırışmış yüzüne bir yaş biçmek zordu.


yol yordam
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Uygun olan davranış biçimi, adap, adap erkân


yol yorgunluğu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yol yorgunu olma durumu


yol yorgunu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yoldan geldiği için yorulmuş kimse


yol yürümek
Anlamı:

1. yolda gitmek


yola (veya yollara) düşmek
Anlamı:

1. yola çıkmak, yol almaya başlamak

Örnek:

1. Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara

1. Yâre gidecek günümdür / Düşem yollara yollara


yola (veya yoluna) koyulmak
Anlamı:

1. yola düzülmek

Örnek:

1. Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk.

1. Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk.


yola çıkmak
Anlamı:

1. araca binmek üzere yolüstünde durmak

2. bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek

Örnek:

1. Yola öğle yemeğinden sonra çıktık.

1. Yola öğle yemeğinden sonra çıktık.

3. herhangi bir şeyi esas almak, oradan başlamak

Örnek:

1. Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi.

1. Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi.


yola dizilmek
Anlamı:

1. yol kenarında sıralanmak

Örnek:

1. Başında bir tavus tuğ gibi çamlar / Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar

1. Başında bir tavus tuğ gibi çamlar / Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar


yola düzülmek
Anlamı:

1. gidilecek yere doğru yola çıkmak

Örnek:

1. Güneş doğarken yola düzüldük.

1. Güneş doğarken yola düzüldük.


yola gelmek (veya yatmak)
Anlamı:

1. istenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak

Örnek:

1. Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın.

1. Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın.


yola getirmek
Anlamı:

1. birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek

Örnek:

1. Her karşısına çıkışta ona nasihat eder, bazen sert söyler, bazen tatlı tatlı yola getirmeye çalışır.

1. Her karşısına çıkışta ona nasihat eder, bazen sert söyler, bazen tatlı tatlı yola getirmeye çalışır.


yola gitmek
Anlamı:

1. yolculuğa çıkmak


yola revan olmak
Anlamı:

1. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , yola çıkmak


yola vurmak
Anlamı:

1. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , yolcu etmek, uğurlamak

2. yola koyulmak


yolak
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Patika

Örnek:

1. Evlerinin önü yoldur yolaktır / Başımızda dönen derttir dolaptır

1. Evlerinin önü yoldur yolaktır / Başımızda dönen derttir dolaptır


yolbil
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Taşıtlarda belirlenen noktaya ulaşmak için yön bulmayı sağlayan aygıt, navigatör


yolbul
Anlamı:

1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Yol ve belirlenen yeri bulma işi, navigasyon


yolcu

İlgili Kelimeler:

yolcu gemisi, yolcu salonu, yolcu treni, demir yolcu, mavi yolcu, orta yolcu, su yolcu

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yolculuğa çıkmış kimse

2. Yolculuğa çıkmaya hazırlanan kimse

Örnek:

1. Gişelerin önünde işsiz güçsüzler, erken gelen yolcular dolanıyordu.

1. Gişelerin önünde işsiz güçsüzler, erken gelen yolcular dolanıyordu.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Doğması beklenen çocuk

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İyileşmesi umutsuz hasta

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İşten çıkarılması beklenen kimse


yolcu etmek
Anlamı:

1. yola çıkanı uğurlamak

Örnek:

1. Saat dörtte Vedat'ı yolcu etmiştik.

1. Saat dörtte Vedat'ı yolcu etmiştik.


yolcu gemisi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yolcu taşımak üzere yapılmış deniz taşıtı


yolcu salonu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Liman, istasyon, otogar vb. yerlerde, yolcuların giderken veya gelirken oturma, dinlenme imkânını buldukları yer


yolcu treni
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kısa veya uzun mesafelerde işleyip bütün ana istasyon ve duraklarda duran ve yolcu taşıyan tren