92406 kayıt bulundu.
1. direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini benimsemek, kabul etmek
1. Ben böyle çıkışınca ister istemez yelkenleri suya indiriyorlardı.
1. Ben böyle çıkışınca ister istemez yelkenleri suya indiriyorlardı.
yelkenli gemi
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Yelkeni olan, yelkenle giden deniz veya göl taşıtı, yelken
1. Bizi bulmak için denizlerin öbür kıyısından bir yelkenli yola çıktı.
1. Bizi bulmak için denizlerin öbür kıyısından bir yelkenli yola çıktı.
1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Yarışlarda, rüzgârın etkisinden korunmak için öne takılan siperlik, yelkıran, rüzgârlık
Telaffuz : ye'lkesen
1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Yelkesen
Telaffuz : ye'lkıran
1. isim , isim , isim , isim , Saatin, dakikaları gösteren ve akrepten daha uzun olan ibresi
1. Rengi kararmış bir saat, ne yelkovanı var ne akrebi.
1. Rengi kararmış bir saat, ne yelkovanı var ne akrebi.
2. Yelin yönünü göstermek için dik bir eksene geçirilen türlü biçimlerde, hafif levha
3. hayvan bilimi , hayvan bilimi , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Yelkovangillerden, kanatları sivri, siyahımsı veya kül rengi gövdeli bir deniz kuşu (Puffinus)
1. Şu ada senin bu ada benim / Yelkovan kuşlarının peşi sıra
1. Şu ada senin bu ada benim / Yelkovan kuşlarının peşi sıra
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Kuşlar sınıfının, fırtına kuşları takımından bir familya
1. -i , -i , -i , -i , Körükle, yelpaze ile veya başka bir araçla rüzgâr yapmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Körük, yelpaze vb. araçların yaptığı yelin etkisinde kalmak
2. Kalın bağırsaktaki gazı çıkarmak, osurmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yeli çok olan, rüzgârlı
1. Yelli bir tepe.
1. Yelli bir tepe.
2. Çok yellenen
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İşveli, fıkırdak
1. zarf , zarf , halk ağzında , halk ağzında , zarf , zarf , halk ağzında , halk ağzında , Çabucak
Telaffuz : yellim yela:lim
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Ahlaksız, hafifmeşrep, şıllık (kadın)
1. Gülsüm adında, suratsız, yelloz bir kız bulmuştu.
1. Gülsüm adında, suratsız, yelloz bir kız bulmuştu.
1. -e , -e , halk ağzında , halk ağzında , -e , -e , halk ağzında , halk ağzında , Aceleyle, telaşlı bir biçimde koşmak
1. isim , isim , isim , isim , Rüzgârın veya gaz durumundaki akışkanların akış hızını ölçmeye yarayan aygıt, anemometre
Telaffuz : ye'lölçer
dümen yelpazesi, tavukyelpazesi, ürün yelpazesi
1. isim , isim , isim , isim , Sallandığında küçük bir hava akımı yapan ve özellikle yüzü serinletmeye yarayan, katlanabilir, taşınabilir araç
1. Sarayında olduğu gibi başının üzerinde uzun saplı yelpazelerin serinletici nazik havasını istermiş.
1. Sarayında olduğu gibi başının üzerinde uzun saplı yelpazelerin serinletici nazik havasını istermiş.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu biçimde olan
1. Yelpaze merdiven.
1. Yelpaze merdiven.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çeşitlilik
Telaffuz : yelpa:ze
1. isim , isim , isim , isim , Yelpazelemek işi
1. Meltemler tanrısı aşka gelip bu yeni varlığı yelpazelemeye koyuldu.
1. Meltemler tanrısı aşka gelip bu yeni varlığı yelpazelemeye koyuldu.
1. -i , -i , -i , -i , Yelpaze veya bir başka nesne ile yel yapmak
1. Dükkânın önünde mangalı yelpazeliyor.
1. Dükkânın önünde mangalı yelpazeliyor.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendini yelpaze ile serinletmek