92406 kayıt bulundu.
1. güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek
1. O giderse bütün yük kızın üstüne kalacak.
1. O giderse bütün yük kızın üstüne kalacak.
1. belli bir işi aralıksız bir biçimde yapmak
1. Nevin tercüme etmeye hazırlandığı romanın üstüne kapandı.
1. Nevin tercüme etmeye hazırlandığı romanın üstüne kapandı.
1. kocası, başka bir kadın almak
1. Üstüne kuma gelmesi şart değil insanın bu acıyı tatması için.
1. Üstüne kuma gelmesi şart değil insanın bu acıyı tatması için.
1. olağanüstü, o ana kadar görülmemiş bir şey yapmak
1. Tahta döşetmek değil ya, üstüne bir de kuş kondurursan yine de burada oturulmaz.
1. Tahta döşetmek değil ya, üstüne bir de kuş kondurursan yine de burada oturulmaz.
1. daha üstü, iyisi bulunmamak
1. İngiliz gemisi üstüne gemi olmaz.
1. İngiliz gemisi üstüne gemi olmaz.
1. tembel, uyuşuk, cansız, miskin
2. çok derin bir biçimde
3. hareketsiz bir biçimde
1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , hakkı yokken bir şeyi kendisine mal etmek
1. Bunların nesi yoksa ele geçirip sonra da üstüne oturmak mümkün.
1. Bunların nesi yoksa ele geçirip sonra da üstüne oturmak mümkün.
1. birini severken bir başkasını daha sevmek
1. Sanki ben sizin üstünüze birini sevmişim, herkese rezil olmuşum, siz de onu duymuşsunuz.
1. Sanki ben sizin üstünüze birini sevmişim, herkese rezil olmuşum, siz de onu duymuşsunuz.
1. bir şeye veya kimseye sevgi, özen göstermek
1. Topu topu beş bin lirayı bulan bu tasarrufun üstüne titreyip durmaktaydı.
1. Topu topu beş bin lirayı bulan bu tasarrufun üstüne titreyip durmaktaydı.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Fazla olarak, fazladan
1. Üstüne üstlük damar sertliği de yapışmamış mı zavallının yakasına?
1. Üstüne üstlük damar sertliği de yapışmamış mı zavallının yakasına?
1. bir şey yapmasını baskı yaparak istemek
1. Bir gün o kadar üstüne vardılar ki Resul Efendi zıvanadan çıktı.
1. Bir gün o kadar üstüne vardılar ki Resul Efendi zıvanadan çıktı.
2. saldırmak
3. kadın evli bir erkekle evlenmek
Ön Takı : (birinin)
1. görevi olmamak, o görev kendini ilgilendirmemek
1. Hiç de değil, üstümüze vazife olmayan şeylere ne karışalım.
1. Hiç de değil, üstümüze vazife olmayan şeylere ne karışalım.
Ön Takı : (birinin)
1. bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak
1. Ev galiba halasınındı ama Emin üstüne yaptırmıştı.
1. Ev galiba halasınındı ama Emin üstüne yaptırmıştı.
1. hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek, bir şeyi alıp vermemek
1. Bunlar eşeğin büsbütün üstüne mi yatmak istiyorlar?
1. Bunlar eşeğin büsbütün üstüne mi yatmak istiyorlar?
1. yamanmak
1. Kız belli ki seni gözüne kestirmiş. Üstüne yıkılmak istiyor.
1. Kız belli ki seni gözüne kestirmiş. Üstüne yıkılmak istiyor.
Ön Takı : (birinin)
1. kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkalarına yüklemek
1. Tek tük torunlar doğmaya, yetişmeye başlamış, kendi havalarında olan genç babalar, cahil anneler bu çocukların bütün yükünü onunla karısının üstüne yıkmışlar.
1. Tek tük torunlar doğmaya, yetişmeye başlamış, kendi havalarında olan genç babalar, cahil anneler bu çocukların bütün yükünü onunla karısının üstüne yıkmışlar.
2. kendi suçunu başkasına yüklemek
Ön Takı : (birinin)
1. `bundan daha iyisi olamaz, hepsinden iyisi bu` anlamında kullanılan bir söz
1. Güner desinler, bir ev döşemiş, üstüne yok.
1. Güner desinler, bir ev döşemiş, üstüne yok.
1. saldırmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ısrar etmek
Ön Takı : (birinin veya bir şeyin)
1. korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak
1. Bir gün üstüme yürüdü, sen benim kâğıtlarımı karıştırıyorsun, beni polise gammazlıyorsun diye.
1. Bir gün üstüme yürüdü, sen benim kâğıtlarımı karıştırıyorsun, beni polise gammazlıyorsun diye.
Ön Takı : (birinin)